Babam Geldi! (Bir Öykü)-Burcu Muynak

Babam Geldi! (Bir Öykü)-Burcu Muynak

e-mail: burcumuynak@hotmail.com        …Beni daha iyi bir hayatın kollarına atabilmek için düşmüştü yollara babam. Yaş 68 olmuştu. Ama hala...

e-mail: burcumuynak@hotmail.com 

burcu

      …Beni daha iyi bir hayatın kollarına atabilmek için düşmüştü yollara babam. Yaş 68 olmuştu. Ama hala dinç hala neşeli görünüyordu. Sadece gözleri yorulmuştu belli. Yılların ardından bedenine gelip yerleşen bir iki ufak rahatsızlığı saymazsak sağlıklı da denebilirdi e pek tabii...  Bir ziyaret için uğramıştı başkente. Benim için diller dökmüştü. Vaatleri kulağının cebine koyup kendini İstanbul yollarına vurmuştu. Babam geldiğinde gece yarısı olmak üzereydi. Uyuyor olsa da hemen torununu görmek istedi. “Koca herif olmuş bu kızım!” “ Öyle baba”… Koridorda atladım boynuna. “ Çok şükür” diyordu babam  ” Çok şükür kavuştum sana, torunuma…” Bir sıcak çay demledim. Mevsim kış. Dışarısı buz gibi, alabildiğine rüzgar esiyor. Babam anlatmaya başladı. İyi bir işim olsun diye uğraştığı saatleri, ziyaret ettiği akrabamızı beklediği kör sabahı, güvenlikçi yeğeni ile içtiği çayı, nargileyi, oynadığı tavlayı… O yapacağını yapmıştı.  Top bendeydi artık. Babam ilk görüşmede hayatımın rolünü yapmam gerektiğini söylüyordu… Annemin inatla ve bütün ısrarlarımın karşısında yine de gelmemesi içimi burkmuştu. Babamın gelmesi için duyduğum sevinç sanki yarım kalmıştı. Saatler biri gösterince babamın yatağını hazırlayarak uyumaya gittim. Aslında babamı çok özlememe rağmen neden onu görmenin mutluluğunu doyasıya yaşayamamıştım? Bu soruyu unutmak istercesine gözlerimi kapadım. Zira artık onları açık tutacak halim kalmamıştı… Sabah ezanı okunurken evden çıkmak üzereydim. Babam namaza kalkmıştı. Bu kadar erken yollara düşmeme üzüldü, suratını ekşitti, bir şey demeden hoşça kal der gibi baktı. Demir kapıyı üç erkeğin üzerine kapattım. Babam, oğlum, kocam… Babam nerede olursa olsun kendisini mutlu etmeyi bilirdi. Bu yüzden açıkçası onun nasıl olduğunu çok fazla düşünmüyordum. Akşam oldu eve biraz geciktim. Yine çay demledik. Karşılıklı içtik. Aslında o gelmeden önce benimle uzun uzun konuşacağını hesaplamıştı. Ben de ona uzun uzun kalbimi dökeceğimi. Olmadı. Bir iki minik sohbetten sonra uykuma ve sessizliğime yenik düştüm… Bu koca şehirde bazen babama sarılıp ağlamak gelirdi içimden oysa. Daha birkaç hafta önce babamın sesini duyunca kendimi tutamayıp ağlamıştım. Şimdi yanı başımdayken neden ona sarılıp da içimi dökemiyordum? Beni engelleyen veya onu engelleyen neydi? Babam şimdi evimde uyuyorken ben neden hala ona hasret çekiyordum? Yıllarca süren hasret, ihtiyacım olduğu her an çektiğim yokluk acaba bedenlerimizin arasına aşılmaz bir duvar mı örmüştü? Canına can veren bir canı bu kadar severken ve özlerken insan yine de özlem duyarmış onu anladım… Çünkü yokluk ve hasret ile açılan yaralar asla kapanmazmış. Kalbinin en derin en saf yerinde yer tutsa da sevdiğin, yanında olmamasını affetmezmiş zaman. Hiç ummadığın yerde hiç ummadığın zaman gelir yakalarmış sessizliğin. Yanımdayken sarılamadığım babam, uzaktayken sarılıp ağladığımı hayal ettiğim bir hasret oluvermiş… Ben çok özlemişim babacım seni, yanıma geldiğinde sana sarılıp ağlamayı unutacak kadar çok özlemişim…  

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.