Azerbaycan'da "Ford" Şubesi...
Azerbaycan-Türkiye Ekonomi İşbirliği Hakkında Azerbaycan'da "Ford" Şubesi Neden Yoktur? Sarp Kapısı Cehennem Gibiydi Uzun yıllardır her yaz aylarında,...
Azerbaycan-Türkiye Ekonomi İşbirliği Hakkında
Azerbaycan'da "Ford" Şubesi Neden Yoktur?
Sarp Kapısı Cehennem Gibiydi
Uzun yıllardır her yaz aylarında, resmi tatillerde, arabamla eşimle birlikte vatana gidiyorum. Hopa sınır kapısından Gürcistan'a ve oradan da Azerbaycan'a tatile gidiyorum. Son zamanlar Türkiye-Gürcistan arasındaki ilişkiler üst düzeyde olduğundan, öteki yıllara nispeten, sınır kapılarında hiçbir sorun yaşanmıyor. Hatırlıyorum, 1993- 2000 yılları arasında Sarp sınır kapısında bürokrasi engeller, bahaneler, yersiz ödemeler o kadar fazlasıyla vardı ki, bir saat, bazen da iki saat bizleri kapıda bekletiyor, rüşvet vermekle hem maddi, hem de manevi yönden küçük düşürülüyorduk, büyük rahatsızlıklar, zorluklar yaşanırdı. Yeni Cumhurbaşkanı Sayın Mihail Saakaşvili geldikten sonra ilişkilerimiz şimdi üst düzeye yükseldi, Gürcistan topraklarında Türk arabaları rahat hareket ediyor, sınırlarda hiçbir eksiklik yaşanmıyor.
Tatilim bitti ve Türkiye dönüşünde "Ford-Fokus" arabamda arıza baş verdi. Motorda arıza var diye, sarı ışıklar yandı. Ucar rayonu yakınlarında, gündüz saat 11.00'de arıza ışıkları yandı ve ben ilk tamir atölyesine yaklaştım. "Abı, biz bu arabadan anlayamayız, kusura bakmayın, dediler, en iyisi Tiflis'e dek gidin, orada bakacaklar", dediler. Hemşerilerimle uzun uzun konuşsam da faydası olmadı; vallahi, billahi anlayamıyoruz, deyip durdular. Hayrete geldim, Azerbaycan'da Ford arabaları da satılıyor, fakat tek bir Ford tamir atölyesinin Bakü dışında olmaması kafama takıldı. Bu nasıl oluyor, anlayamıyorum. Şirketin bayileri arabaları tıkır tıkır satıyorlar, ama arabadan anlayan yoktur. Bu nasıl oluyor? Tam bir Hoca Nasreddin masalı gibi.
Elacısız kaldım ve korka korka Tiflis yolunu tuttum. Bir ara Ucar rayonunda (İl adıdır) bir delikanlı dedi ki, "Abı, bunun bujilerinde sorun vardır, açıyım mı?" "Hadi, olur, yap", dedim ve kendisini izlemeye başladım. Bujilerin ikisini zar-zor açtı, uzun uzun temizledi, hatta yaktı bile. Fakat kabindeki sarı ışık hâlâ da yanmaya devam ediyordu, yani arıza giderilemedi, diye uyarı veriyordu. Delikanlı hemşerim bana: "Abı, anlayamadım doğrusu, sen yoluna devam et, Tiflis'te mutlaka arızayı bulacaklar, dedi. Sen sürmeye devam et, unut bu sarı ışığı, bir şey olmaz, Tiflis'e dek git, orada arızayı bulacaklar", dedi.
Dağın Zirvesinde Kaza Atlattım
Düşündüm de, Tiflis'te ekonomi durum çok düşük, kıyaslayanda, Azerbaycan'da ekonomi durum daha yüksek, alış-veriş hız almış gidiyor, fakat bu Ford arabalardan anlayan neden yoktur? Bu nasıl bir mantık, bu konu üzerine gitmeye karar verdim. Korku, telaş, sıkıntı içinde Tiflis'e yaklaşıyordum. Artık Rustavi bölgesine yaklaşmaktaydım. Karanlık düşmüştü, önümde giden bir Gürcü arabasını takip ediyor, dağ üstü bölgede, eğri, gürü yollarda ilerliyordum. Ne olduysa, bir anda baş verdi. Arabam sanki top gibi yerinden fırladı, üç metrelik atlayıştan sonra neler olduğunu anlayamadım. Frene bastım, araba taş gibi yerinde durdu. Fısıltı duydum, sol iki tekerler boşaldı ve yere yattı... Hoppala, endişelendim, arabadan indim. Etraf simsiyahtı, her yan karanlıktı ve ben dağın tepesindeydim. Yolun yarık olduğunu fark etmemişimdim ve yoldaki çalaya düşmüşümdür, araba tahminen üç metreye dek takla attı ve yere düştü. Freni bastığımda geç kaldığımı his ettim. Sol tekerlerim yerdeydi. Arabamda el feneri vardı, alıp yolu denetledim. Her halde yağmur yolu oyup götürmüş, kocaman bir yarık oluşmuş asfaltın üzerinde. Heyecan içimi sardı. Yolun üzerinde, tek başıma durup etrafı izledim. Takip ettiğim Gürcü arabası da yok olmuştu, uzaklaşmıştı... Rahatsız oldum, şimdi bu gece yarısı nereye, kime ve nasıl gidecektim, bilmiyordum? Az sonra karşıdan gelen bir arabanın ışıklarını gördüm, yaklaştı, yanımda durdu. Evet, önde giden Gürcü arabasıydı, aynadan olup geçenleri görmüşlerdi, şimdi yardıma gelmişlerdi. Tanış olduk, Giya adında, iri yapılı genç tekerleri çıkarmaya başladı ve dedi: "Sen hiç endişe etme, bu yolu her gün gittiğimden bozuk olduğunu biliyorum, yarıkları iyi tanırım. Sen bunu nereden bilecektin ki, yollar berbat halde, yapan yok; ben her iki tekeri alıp şehirde tanıdık ustaya götüreceğim, lastikleri yamayıp geri getireceğim, olur böyle şeyler. Biz Azerbaycanlılarla, Türklerle de iyi komşuyuz, kardeşiz, dostluklarımızın kadim tarihi vardır. Olay benimle olsaydı, sizin de aynı yardımı edeceğinizi iyi bilirim", dedi. Bu arada arkamızdan gelen bir Mersedes araba da yanımızda durdu. Orta boylu, güler yüzlü bir Türk vatandaşı yaklaştı: "Ya bu Ankara plakasıdır, araba kimindir?", sordu. Tanış olduk, Çetin adında bir iş adamıydı. İyi de Gürcüce konuşuyordu ve Giya ile Gürcüce konuştular ve bana, "Hiç endişelenmeyin, lastiklerinizi tamir edecekler, getirip takacaklar. Bu arada bir Türk dostunu aradı, buraya, benim yanımda beklemesini ona söyledi. "Hocam, bir arkadaşımız şimdi gelecektir, sizin yanınızda kalacaktır. Dağın tepesinde tek kalmayın".
Türkler Mert, Cesurlar ve Sadıklar
Doğrusu içim rahatladı, gerçek bir Türkü tanımaktan kurur duydum. Gerçekten çok geçmedi ki, bir genç adam geldi yanıma. Arabada oturduk ve Giya dostumuzu beklemeye daldık. Oradan buradan konuştuk... Bir buçuk saatten sonra Giya geldi, tekerleri arabaya taktılar. Para götürmek istemediler, zar zor elli dolar ceplerine koydum. Türk dostuma da teşekkür ettim ve Giyanın arabasını Gardabani iline dek takip ettim. Durduk. Her ikisine teşekkür ettim. "Belki bize, evimize gedelim?" Giya ısrar etti. Hayır dedim, "Sakartvela" Oteline gideceğim dedim, orada yer ayırtmışım, beni tanırlar, çok sağ olun," dedim. Telefonlarını verdiler, her zaman bekleriz deyip ayrıldık... Çok, ama da çok iyi insanlar, bu Gürcüler. Dostluklarında sadakatliler, insanlara el tutarlar, samimiler, dürüstler.
Gece 24.00 civarında "Sakartvela" Oteline yerleştim.
Sabah ilk olarak kahvaltıdan sonra arabayı tamirciler bölgesine götürdüm ve baya uğraştılar ve sonunda arızayı buldular. Motorun kablolarını ve "Bendeks" parçasını değiştiler. Sarı ışık yine yanıyordu. Ustabaşı ban, "Sen devam et, ışıklar kendiliğinden sönecektir", rahat gide bilirsin", dedi. Türkiye yolunu tuttum ve hızla ilerlemeye devam ettim. Sarı ışığın ne zaman yok olduğunu göremedim...
Ankara'ya vardığımda ilk "Ford" şirketinin Maltepe'deki bayisine geldim. Burada beni iyi tanırlar. Birol Bey tamir biriminde sorumlu kişidir ve yıllardır beni de iyi tanır. Ford Satış Merkezinde, arabamın bütün arızaları ile mekanik biriminde çalışanlar ilgilenirler. Ramazan Kurnaz önüme çıktı. Zaten arabamın A sinden B'dek o ilgilenir, arabamın her noktasını iyi biliyor. Daha sonra Birol Pekkurnaz yaklaştı. Yıllardır kendisini iyi tanırım, her defasında gereken indirimleri yapar, arabamla yürekten ilgilenir. Bu kişilerle akraba gibiyim, her isteğime derhal cevap veriyorlar. Ramazana ve Birol beye başıma gelenleri uzun uzun anlattım, dertlerimi sıraladım ve şöyle dedim: "Lütfen anlatın bana, Ford arabaları Bakü'de tıkır tıkır satılıyor, fakat tek bir mekanik atölyesi bulunamıyor. Nedir sorun, söyler misiniz? Bu gün olayları ben yaşadım, yarın başkaları da yaşaya bilir. Neden? Kim sorumludur bu işin?"
Gürcistan ve Azerbaycan'da Ford Servisi Yoktur
Birol Bey Ramazana baktı, usta Faik Kartal da konuya müdahil oldu ve cevap veremediler. Birol Bey: "Hocam bu konu bizleri aşıyor, bununla Genel Müdürlük ilgilene bilir. Onlar karar vermeliler", dedi. Ben de şöyle cevapladım: "Demek ki birileri araba satacaktır, Ford şirketi zengin olacaktır, olan kişilere, araba sahiplerine oluyor, öyle mi? Vallahi, ben bu konuyu Azerbaycan'da üst makamlara götüreceğim, Ford bayilerini rezil edeceğim. Olmaz böyle şey, dedim. Bakü-Tiflis-Ankara yolu üzerinde yaşadıklarımdan utanıyorum. Araba güzeldir, ama Ankara dışında bakım yerleri yoktur. Tiflis'te yabancı arabalardan malzemeleri motoruma yerleştirdiler, aksi halde yollarda kalacaktım. Araba parçaları özeldir, arabama Mondeo motorunun parçalarını uydurdular. Olmaz böyle kepazelik", dedim.
Derhal motoru açtılar, tespit ettiler ve bunların değişmelerini önerdiler. Faik usta motorun başına geçti, arabamı kaldırıcı vinçleriyle yüksekliye kaldırdılar. Altını teftiş ettiler, darbe, falan var mı diye. Sonra indirdiler, arı gibi sarıldılar motorun üzerine...
Kolay değil, uzun yol gelmiştim, yollarda her şey ola bilirdi. Allahtan zorlukları atlatmıştım, kaza falan olmadı. Ama ola da bilirdi. Çünkü motor parçalarının başka araba parçalarıyla değişilmesi, insana başka bir kişinin kalbinin yerleştirilmesine benzer. Hadi vücut alışamadı, az mı oluyor, vücut başka kalbi kabul etmiyor? Araba motoru da buna benzer, insan yollarda kala bilir. Türkiye dâhilinde böyle durumlar yaşanmıyor, ama yurt dışında ola bilir, nitekim oldu bile. Başıma gelenleri dinlediler, başlarını salladılar. "Hocam iyi kurtarmışsınız, doğru söylüyorsunuz, her şey ola bilirdi. Şükürler olsun ki sağ selamet geldiniz", bunu servis müdürü Ferat Kesedar söyledi. Öte yanda Yafes Civelekoğlu duruyordu. Onu Yafes usta gibi tanıyorlar. Sakin, güler yüzlü kardeşim yaklaştı bana:
"Hocam, sizin sigortanızda kaza falan gözükmüyor, sizin avantajınız vardır, arka tamponu değişelim, size bedavaya gelir. Zaten arkadan çarpmalar, cızıklar vardır", dedi. Müdür Ferat bey, arabanın anahtarını istedi, sormadan arabayı servise soktu, bana ise, "Siz gidin, dersten sonra gelip alırsınız arabayı. Bu arada biz gerekeni yapacağız", dedi.
Maltepe Ford Servisinin Fedakâr Çalışanları
Bir anlığına arabasız kaldım, sanki ayaksız kalmıştım. İnsan zamanla arabaya nasıl da alışıyormuş, bunu arabası onlalar iyi anlarlar. Atladım Dolmuşa, Üniversitenin yolunu tuttum.
Maltepe'de yerleşen Ford servisi gerçekten de hizmet alanında en iyisidir, diye bilirim. Sadece ben değil, Hoca arkadaşlarım, sivil insanlar da bunu söylüyorlar. Buradaki insanlar fevkalade ilgililer. Bakın, yaz bakımından sonra ailemle birlikte Antalya'ya, kısa tatile gidiyordum, cep telefonum çaldı. Arabayı kenara çektim, servisten hasar bölümü muhasebe çalışanı Meryem Korku arıyordu. Sesini derhal tanıdım, yıllardır tanıyordum kendisini, iyi kalpli, samimi, güler yüzlü Meryem soruyordu: "Arabanız nasıldır, son bakımından memnun musunuz? Sıkıntı falan var mı?", diye soruyordu. Bir anda memnuniyet duydum, kendisine teşekkür ettim. "Eğer sıkıntınız var ise en kısa servise gidin, biz yardımcı olacağız", dedi. "Ah, Meryem Meryem, keşki senin gibi birisi Bakü'de, Tiflis'te olmuş olsaydı, nasıl da memnun olacaktım", dedim. Güldü, iyi yol arzuladı...
Akşama doğru, dersten bir başa servise geldim. Arabamın tamponunu boyamışlar, araba yıkanmış, pırlanta gibi olmuştu. Ufak tefek çizgiler bile boyanmış, elden geçirilmiş ve fıstık gibiydi. Doğrusu, gözlerim sanki yeni bir arabaya bakıyordu. Dostlar yine etrafımı sardılar. Arabayı yukarıya çıkardılar. Birol Pekkurnaz, Ramazan Kurnaz, Faik Kartal, Ferat Kesedar, Yafes Civelekoğlu, ustalar, ışıkçılar, yıkayanlar toplandılar çevreme. Onlara gerçekten de teşekkür ettim, ustalara sigara parası dağıttım, bunu hak ediyorlardı. Ben bir hocayım, ticaretim, falanım yok, ne vermiş olsam bin bereket der, elimi sıkarlar. Çünkü helal zahmetimi onlara bahşiş veriyordum.
Maltepe'deki usta takımı gerçek uzman gibi işlerini iyi yapıyor, insanlarla diyalogları güzeldir. Buraya her gelişimde mutlu şekilde ayrılıyorum. Keşki dünyanın her köşesinde böyle ciddi, insani yaklaşımla güzel hizmet vermiş olsalar. Hayat ne kadar da güzel ve yaşam sağlıklı olacak. Böyle durumlarda insan mutlu oluyor.
Değil mi?
Prof. Dr. Eflatun NEİMETZADE
Yeni Azerbaycan Yardımlaşma ve Kültür Derneği
Genel Başkanı, Azerbaycan "Naxçıvan" Gazetesi,
ATXEM ve "KÜR-XAZAR" Cemiyetleri
Türkiye Temsilcisi. Ankara.

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.