Atatürk'ün Suudi Kralı'na yazdığı telgraf

Atatürk'ün Suudi Kralı'na yazdığı telgraf

Türk milletinin islamla müşerref olduğundan bu yana etle tırnak gibi olmuşlardır. Bu kutsal dinin yüceliğinin ve Allah'ın peygamberi olan MUHAMMED MUSTAFA'YA...

Türk milletinin islamla müşerref olduğundan bu yana etle tırnak gibi olmuşlardır. Bu kutsal dinin yüceliğinin ve Allah'ın peygamberi olan MUHAMMED MUSTAFA'YA bağlılıkları, onun getirmiş olduğu nizamın, adaletin, vatan sevgisinin, Allah'ın kutsal olarak Peygamberine bildirdikleri her konuda fikir olmuşlar, bu yolda adeta yarış içerisinde bulunmuşlardır. Öğle Türk hükümdarları vardır ki! Allah yolunda canı pahasına yılmadan, usanmadan mücadele vermişler, zamanla İslam çerçevesi içerisinde ülkelerine hizmette bulunmuşlardır. Hak, hukuk, adalet mekanizmasını bu gelenekleriyle devam ettirmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bazı devrimler olmuş, ülke Cumhuriyetin getirmiş olduğu yeniliklerine uyum sağlayarak, son Türk Devleti Cumhuriyetini korumak ve yaşatmaya azmetmiş gençlikle yollara düşmüşler. Şimdi bu kutsal yolda yürüyüş devam etmektedir. Bu yürüyüşün lideri ise Mustafa Kemal dir. Bu lidere zaman, zaman mesnetsiz yakıştırmalar yapılmakta ve onun hakkında akla gelmeyecek zanlarda bulunulmakta olanlar mevcuttur. Atatürk'ü anlayamayanlar daha da ileri giderek dinsizlikle dahi suçlamaktadırlar. Ama ben Atatürk'ün 1926 yılında Suudi kralına yazdığı telgrafı okuduktan sonra bu çirkin yakıştırmaları bağnazlık, bilgisizlikle iç içe olduklarını, yüreksiz insanlar olarak telakki ediyorum. O meşhur telgraf olayı şöyledir. 1926 yılında Suudi yönetimi vahabilik inancına uygun olarak " bidat"ilan ettikleri bütün mezarları yıkıyorlardı. Atatürk yıkım sırasının Hazreti Muhammedin kabrine geldiğini öğrenince Suudi kralına şu telgrafı çekmiştir. " Hazreti Muhammedin mezarının yıkılacağını derin üzüntü içerisinde öğrendim. Bu kutsal emanete asla dokunamazsınız, bir tek taşının bile zarar gördüğünü duyarsam, orduyu aşağıya gönderirim" Mustafa Kemal 1926. Şimdi bu düşünceler içerisinde savaşı bile göze alan bir komutana yukarıda ifade ettiğimiz yakıştırmalara üzülüyorum. Bu belge dış işleri arşivinden olup 1981 de bir yayın komisyonunun başkanlığını yürüttüğü sırada Prof. Dr. Nevzat YALÇINTAŞ tarafından görülmüştür. Daha sonra bir televizyon programında Prof. Dr. N. YALÇINTAŞ tarafından kamuoyuna açıklanmış, daha sonra Gazeteci Can ATAKLININ vatan gazetesinde 16 Ağustos 2008 de makale yazısında ele alınmıştır. Şimdi ise kendini dindar hissedenler oradaki kutsal yerlerin tahrip ve yok olmasına nasıl bakıyorsunuz?. Orduyu aşağıya indiririm diye bilirmisiniz?. Yoksa hala ATAYA mesnetsizce dil mi uzatıyorsunuz?.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.