asıl kazananı ben oldum!
Taşı toprağı altın diyorlardı da bizim daha yeni haberimiz oluyor. Gezmeye gitmenin dışında İstanbul’u bilmediğimiz ortaya çıktı! Kimsemizin olmadığı...
Taşı toprağı altın diyorlardı da bizim daha yeni haberimiz oluyor. Gezmeye gitmenin dışında İstanbul’u bilmediğimiz ortaya çıktı! Kimsemizin olmadığı İstanbul’u, oğlumuzun İstanbul sevdasından sonra daha iyi tanımaya başladık. İstanbul’da yaşıyor. İşine yakın bir odalık evlerin kirası aylık 1.500 TL.
Bu böyle olmaz iyi kötü başını sokacak bir ev alalım diye yola çıktık. İlanlar, emlakçılar… Oğlum oradan, ben buradan takip ediyoruz. Geçen yıl bir ilan gördüm. Bir odalık satılık ev, 30.000 TL. yazıyor ilanda. İyiymiş dedim. Bir odaya dünya kira parası vereceğimize diye düşünerek aradım. Bir bayan çıktı. Bir odada üst katında var, onunda alırsanız birleştirebilirsiniz dedi. Daha da sevindim. İkisini pazarlıkla 55.000 TL.’ ye alırsam diye geçirdim içimden. Olabilir, ikisine ne vereceğiz dedim. 300.000 TL’den 600.000 TL demez mi? Şok oldum. İlanda 30.000 TL. demekten utandım. Cahilliğim ortaya çıkmasın diye. Diğer taraftan iki odalı evler. Onlar da yeni değil. 450.000 TL. İşte böyle bir İstanbul! Televizyon reklamlarında gördüm; Esenyurt’ta yükselen binalar. 2 oda, 3 odalı evlerin, fiyatlar uygun geldi. Taksit imkanı da var. Aradım, çıkan görevli ilgilendi. Oğlumun adını verdim. Yaşayan kendisi İstanbul’da, gelsin baksın dedim. Oğlumu aradım. Bir ışık görünmüştü ufukta. Oğlum bildiği için oraları, biraz gönülsüz evet dedi. Israr ettim. Arabayı sıfırlamış, evlere bakmaya gidip, görüşmüş. Evler güzel dedi. Ancak 49 km. gidiş. 49 Km. geliş sürüyor dedi. İki hafta önce gittiğimde, İstiklal caddesinden yürümeye devam ederken, kendimi yabancı bir ülkede sandım bir an. Yabancı, Türkçe konuşmayan insanlar topluluğuyla dolmuş taşmış. İlerlemekte güçlük çekiyorum. Kalabalıkta yalnızlık denen buydu herhalde! Ne zaman oğlumun çalıştığı hukuk bürosuna kendimi attım, bir oh çektim. Bürodan çıkarak, yakındaki Galata kulesinin oraya yürümeye başladık. Benim gözüm, satılık evlerde… Beş katlı binanın dördüncü katında satılık ilan. Oğluma bir ara bakalım dedim. Konuşması bitiminde, 1.450.000 120m2’miş derken, ben ıslığımı çalmaya başladım. Vay be diyemeden, 1.450.000 TL. değil, dolar demez mi! Artık ben neyi anlatayım sizlere! İstanbul’u anlatmakla bitiremeyeceğim. Konumuz bu değildi aslında! Fakat konu İstanbul’la ilgili olduğu için böyle bir girişle başlamak istedim. Her ne kadar kalabalık içerisinde yalnızlık yaşansa da, hasretlik çekenler birbirlerini buluyorlar. Kan çekiyor herhalde! İstanbul Barosu seçimleri için geçen hafta sonu gittiğim İstanbul’da; 7 yaşındaki oğlunu eşine teslim ederek iki gün genel kurulu baştan sona izleyen destek veren genç Av. Burcu Muynak’la tanışmış ve ileride de görüşme sözü vermiştik. Birkaç gün önce yazmış olduğum, İstanbul barosu seçimleri ile ilgili yazım üzerine Av. Burcu Muynak bir mail göndermiş. Hiçbir değişiklik yapmadan aynen aktarıyorum Av. Burcu Muynak’ın yazısını. Alaattin Bey, Merhaba... Yazılarınızı okudum. Sanırım İstanbul Barosu'na kayıtlı üstad bir meslektaşımız bile sizin kadar iyi analiz yapıp olan biteni bu kadar güzel ifade edemezdi. Sadece duruşunuz değil, kullandığınız dil ve üsluba da hayran kaldım. Ellerinize sağlık. Ben de siz ve sizinle tanışmamla ilgili bir kaç şey yazmak isterim. Hayat öylesine bireyselleşti, öylesine bencilleşti ki. Çoğu zaman bu tüketim ve ben merkezci dünyanın içinde kaybolup gidiyoruz. Kendimize bile yabancılaşıyoruz. Kendimizden uzaklaştıkça hayata dair umutlarımız da tükeniyor. Sevgiye dair... Güvene dair... Ama bizim gibi insanların içinde her daim saklı tuttuğumuz hazineler vardır. O hazinelere kimseleri elletmeyiz. Günlük telaşlar, günlük insanlar ve günlük duygulara esir etmeyiz. Biliriz ki o hazinelerin farkına varacak insanlar bir yerlerde mutlaka var. Herşeye rağmen dünyanın ve nefes almanın güzelliklerinin farkında olan, daha fazla kazanma hırsı dışında da çok güçlü duyguların varlığından haberdar olan ve asıl olanın bu duygular olduğu gerçeğini bilen insanlar... Ben böyle bir aileye sahibim. Ama 14 yaşımdan beridir ailemden okumak için ayrıyım ve gurbette kalmak içimde her daim kanayan bir yara sanki. O yalnızlık duygusu hiç geçmek bilmiyor. Çoğu zaman metrobüsün camlarına başımı dayarım ve o camlara yapışıp kalır hüznüm... Kimse bilmez, görmez. Şu koca şehirde yaşayıp gideriz de derinlerimizdeki bize kimseler inemez. Herkes sığlarda yaşar ve derinlerdeki o gerçek insanı farkedemez. Farkedilmedikçe yalnızlaşırız. Sonra öyle bir an gelir ki, kendinize benzeyen birileri çıkar karşınıza. Sizin gibi, sizin aileniz gibi... Hassasiyetlerini koruyan, insan olmayı seçen, inandıklarından ödün vermeyen, mücadele ruhuna sahip çıkan, gerçekten hisseden, gerçekten hissettiğini yaşayan insanlar... Sizinle tanışmak benim için inanın mutluluk vericiydi. Baro seçimlerinin asıl kazananı ben oldum! Güzel ailenizin eminim bayan bireyleri de sizler gibidir. Bu maili onlara da yolluyorum, selam ve sevgilerimi de beraberinde yolluyorum. Umarım en kısa zamanda bu güzel ailenin güzel hanımlarıyla da tanışma fırsatı bulurum. Kendi adıma üstad bir ağabey, bir abla, iki de kardeş kazandığımı düşünüyorum. Hani çok güzel bir söz vardır: " Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak herşey " diye... Dünyayı güzellik kurtarsın ve herşey başlasın o güzel ailenizle....
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.