Adaletli olmak ve zulme karşı koymak

Adaletli  olmak ve zulme karşı koymak
Kâinattaki ahengin üzerine oturtulduğu sırlı kural, adalet. Her şeyi, bütün ahengi, mihengi bozan,yerle bir eden dengesiz davranış, zulüm. Fıtratla uyumun...

Kâinattaki ahengin üzerine oturtulduğu sırlı kural, adalet. Her şeyi, bütün ahengi, mihengi bozan,yerle bir eden dengesiz davranış, zulüm. Fıtratla uyumun adı, adalet. Uyumsuzluğun adı, zulüm. Yüce Allah, ilk insan Âdem’i yarattığında ona hitabettiği emirlerin muhtevasında yer alan ilk ahlâki kavram ve değer yargısı zulümdür. Muhtemelen bu ilk emirle Yaratıcı, insanoğlunun zulümden yana eğilimlerine ve kâinatın üzerine oturtulduğu adalet ölçüsüne dikkat çekmiştir. Hz. Peygamber’e vahyedilen emirlerden ve ahlâki kurallardan biri de onun adalet ölçülerine uyması, etnik kökeni ve inancı ne olursa olsun herkese ve her şeye adaletle davranması ve kesinlikle zulümden uzak durmasıdır. Karşılaştığı pek çok haksızlık ve uğradığı zulme rağmen O’nun, hiç kimseye zulmetmemiş olması ve hislerine kapılarak intikam duyguları beslememiş olması, Yüce Allah’ın ona öğrettiği ve sıkı sıkıya tembihlediği bu emirlerden kaynaklanmaktadır. Zayıf olduğunda zulmü kınamak ve adaletli olmak kolaydır. Esas olan güzlü iken zulümden uzak durabilmek, güçlüyken de adil olmaktır. Asıl erdem güçlüyken adaletli olabilmektir. İlahi solukla nefeslenen insanoğlunu zulümden prangalarla zaptetmek ne mümkün! Zira, insan ilâhi bir soluktur. Bu bilinçle soludukça; İnsanları yaşarsın, İnsanlarla yaşarsın, İnsanlarda yaşarsın. Zulüm, Allah’ın nefretini kazanmaktır. Allah’ın sevgisi olmadan sevilmeyi başarmak imkânsızdır. Adaletin olmadığı yerde zulüm ve işkence vardır. Zulüm ve işkencenin olduğu yerde korku, güvensizlik, ferdi ve sosyal paranoya vardır. Böyle bir olgunun sonucunda, bireysel ve toplumsal psikolojik travma geçinen toplum, saldırgan ve bencil bir hale gelir. Hak ve adaletin önemini kaybettiği, salt gücün esas alındığı bir dünya hiç kimseye yar olmaz ve mutluluk sağlamaz. İnsanlık tarihi, böyle bir sonucu görmek için yeni tecrübelerin yaşanmasına gerek bırakmayacak kadar veri taşımaktadır. Dünya ne zalimler taşıdı, ama şimdi onların en şanslı olanları bile ancak bir arkeoloji müzesinde araştırmacılar için iyi bir kadavra teşkil etmektedir. Adalet mekanizması hem nazariye hem uygulama olarak fonksiyonel hale getirilmedikçe, ferdi hayattan sosyal hayata toplumun bütün katmanlarını içten içe habis bir ur gibi kemiren işkence büyük bir problem olmaya devam edecektir. Zira “adalet, bir arada yaşama sözleşmesidir”,  “beraber olabilme andıdır”, “toplumun ortak paydasıdır”. Adalet herkesi kuşatır. İnsanlara olan mesafesinin ölçütü ve gerekçesi hak ve haklılıktır. Güçlülere af, zayıflara kanun ve ceza adalet değil, rezalettir. Bu sosyal erozyona dikkat çeken Hz. Peygamber adaletteki yozlaşmayı  toplumların çöküş sebebi olarak görmüş ve şiddetle karşı çıkmıştır. Kadim toplumların çöküş sebeplerinin başında gelen bu kayırmacılığı; “Sizden önceki toplumlarda, aristokrat ve hatırı sayılır kişiler, hırsız ve cezayı gerektirecek herhangi bir suç işlediklerinde af edilir, zayıf ve güçsüzler suç işlediklerinde yasalar uygulanırdı. Bu onların helak sebebi olmuştur.” (Müslim, Ebu Davut, İbn Mace, Ahmet b.Hambel) sözleriyle tespit etmek suretiyle reddetmiştir (Kaynak: Prof. Dr. Ali AKYÜZ/ “Yaşayan Kur’an Hazreti Peygamber”/2007-İstanbul/Ensar Neşriyat). İslâm, zulme karşı direnci de aynı ölçüde önemsemiş ve zulümle mücadeleyi emretmiştir. Yüce Kur’an ise zulmü ve zulüm yapan zalimleri düşman olarak görmüştür. O halde zulmü desteklemek, zulüm karşısında kayıtsız/tepkisiz kalmak da zulme ortak olmak demektir. O nedenle de Yüce Allah Bakara Suresi’nin 193’üncü ayetinde: “Zulme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez” buyurmaktadır. Ayrıca,bu prensipler,Kur’an’ı Kerim’de de gayet açık bir şekilde belirtilmiştir/tembihlenmiştir: “Ey iman edenler, Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Bir topluluğa karsı duyduğunuz kin sizi adaletten saptırmasın. Adil davranın, takvaya yakışan budur. Allah’tan korkun, Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mâide Suresi, 5:8), “Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa ateş (cehennem azabı) size dokunur.” (Hud Sûresi, 11:113), “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği ve akrabalara yardım etmeyi emreder. Çirkin isleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl Suresi, 16:90). “Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz, umuma sirayetle hepsini perişan eder. Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Enfal: 25). O halde, zulmün her türlüsüne sessiz, kayıtsız, tepkisiz kalmayarak; gerek yaşadığımız toplumda ve gerekse Dünya’da zulüm altında inleyen, mazlum, mahzun, çaresiz, kimsesiz insanların yanında olmalıyız, onların yanında olduğumuzu hissettirmeliyiz. Tepkimizle, sözümüzle, eylemimizle, davranışımızla... zalimlere karşı her dem hem dem olmalıyız. Ta ki, adalet tesis edilinceye dek…

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.