Vahdettin’in tütüncübaşı da sürgünden nasibini almış

Vahdettin’in tütüncübaşı da sürgünden nasibini almış

Osmanlı İmparatorluğu’nun son padişahı Vahdettin’le birlikte sürgüne hizmetindekiler de gönderilmiş. Yurda girmesi yasaklanan saray çalışanlarının...

Osmanlı İmparatorluğu’nun son padişahı Vahdettin’le birlikte sürgüne hizmetindekiler de gönderilmiş. Yurda girmesi yasaklanan saray çalışanlarının mallarına da el konulmuş. İlerleyen yıllarda yurda dönenleri ise parçalanmış aileleri ve sefalet karşılamış. Sultan Vahdettin’le birlikte sürgüne gönderilenlerden biri de Padişahın Tütüncübaşısı Kayserili Şükrü Bey'dir. Şükrü Bey’in Kayseri’deki torunlarından Gazeteci Yazar Muzaffer Şahin, büyük dedesinin çileli hayatını Saraydaki Kayserili Şükrü Bey (Vahdettin’in Tütüncübaşısı) kitabında ele aldı. Babası, Sultan Abdulhamit’in müjdecibaşı olan Şükrü Bey 18 yaşından beri, Vahdettin’in yanında yer alır. En son tütüncübaşılığa kadar yükselen Şükrü Bey, 1922 yılındaki sürgünden nasibini alır. Padişahın yanında sürgüne gönderilenlerden biri de Şükrü Bey’dir. Vahdettin’in 1926’da San Remo’da vefatına kadar hizmetini sürdüren Şükrü Bey, 1924 yılında “150’likler” listesine dahil edilince vatanına dönemez. Değişik ülkelerde vatansız olarak dolaşan Şükrü Bey, Sultan Vahdettin’e öldükten sonra da hizmetini sürdürür, uzun yıllar Şam’da Vahdettin’in mezarının bulunduğu Sultan Selim Tekkesi’nde kalır. Şam’da bulunduğu yıllarda, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi makamları tarafından, Şükrü Bey’den hanedan üyeleri ile Vahdettin’e yakın diğer kişiler hakkında bilgi istenir. Cenova’da iken konsolosluk onayıyla eşine vekâlet verdiği halde evi, 400 dönümlük tarlaları ile 8 bağı İncesu Kaymakamlığı tarafından yok pahasına satılır. 1938 yılında 150’likler için af çıkar, ancak pasaport verilmediği için vatanına dönemez. Aftan iki yıl sonra Beyrut Konsolosluğu’ndan tek girişlik bir pasaport temin ederek 1940 yılında vatanına döner. Emniyet istihbaratı Şükrü Bey’i adım adım takip eder. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye mektuplar yazar, siyasetle ilgisi olmadığını belirtir, maddi haklarının iade edilmesini ister. Kendi ifadesiyle “tek suçunun 40 yıl boyunca ekmeğini yediği kapıya sadakat göstermek olduğunu” belirtir, ancak bir sonuç alamaz. Kendisine hiçbir hakkı iade edilmez, ancak sürekli takip edilir. İstanbul’da eşi vefat edince başöğretmen olan oğlu Hami’nin yanına, Kuşadası’nın Burgaz köyüne gider. Uzun yıllar gurbette vatanına hasret bir şekilde yaşayan Şükrü Bey’in çileli hayatı, 1942 yılında Kuşadası’nda son bulur. MAĞDURİYETİNİN GİDERİLMESİ İÇİN CUMHURBAŞKANI İNÖNÜ’YE YALVARIR Şükrü Bey, yurda döndükten sonra kendisine yapılan haksızlığın giderilmesi için Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye dilekçe yazar. Şükrü Bey, cevap alamayacağı, ‘ağlayarak elinizden öperek yalvarır ve istida eylerim’ dediği ilk dilekçesini Cumhurbaşkanı İnönü’ye 27 Ocak 1941’de gönderir: “İsmet İnönü Hazretleri Yüksek Huzurlarına Pek Lütufkar ve Alicenap Cumhur Reisimiz Dileğim, Bendeniz Cumhuriyetimizin yüksek lütuflarına uğriyarak yurda dönen yüzelliliklerdenim. Yegane günahım 40 yıllık ekmeğini yediğim kapıya sadakat göstermekliğim idi. Siyasi işlerle alakam yokdu. Esasen siyasetten anlamam. Allah’a hamdolsun ki aziz yurduma dönmüş bulunuyorum. Ancak slil (sefil) ve muhtaç bir haldeyim. Kayseri’de bazı emlak ve arazim vardı. Bunlar babamdan intikal etmiş idi. Yurttan uzakta bulunduğum zamanlarda bazı garazkarların telkinatı neticesi olarak emlak ve arazim yok pahasına mahalli idare marifetiyle satılmıştır. Satış bedelini henüz almadım. Alsam da hiçbir derdime deva olmayacaktır. Çoluk çocuk sahibiyim. Yetmişlalil bir adamım. Yüksek lütfunuza ve adil kalbinize iltica ediyorum. İmkani kanuni varsa emlakim geri verilsin. Yoksa, ailemle birlikte geçinebilecek kısmının iadesi emir buyrulsun. Bu da olmazsa, emsalim gibi emekli maaşı bağlanmasına lütuf ve inayet buyurmanızı ağlayarak elinizden öperek yalvarır ve istida eylerim. Çok Alicenap ve başımızın tacı Milli Şefimiz Cumhur Reisimiz Hazretler Tütüncübaşı Şükrü Yalkut.” Şükrü Bey’in dilekçelerine işlem yapılır ancak, cevap alamayınca Cumhurbaşkanlığına ikinci dilekçesini (18 Ekim 1941) yazar: “Yüksek Huzurunuza Dileğim, 27.1.941 tarihinde posta ile taahhütlü olarak Cumhur Reisimiz Hazretlerinin Yüksek Huzurlarına sunmuş olduğum istida cevabının, perişan halim gözönünde tutularak lütfen tesri bulunmasını istida ve istirham eylerim. Eski Tütüncübaşı Şükrü Yalkut.” Üçüncü dilekçesini Başvekalet Huzurlarına, 12 Aralık 1941’de kaleme alır: “Başvekalet Yüksek Huzurlarına Çok Sayın Başvekil, Riyaseticumhur Makamına Sunmuş olduğum 27.1.941 tarihli dilekçemin 29.1.941 tarih ve 3/453 sayı ile Yüksek Makamınıza gönderilmiş olduğunu öğrendim. Dilekçeme bu güne kadar müspet veya menfi hiçbir cevap lütuf buyrulmamıştır. Son derece perişan haldeyim. Lütuf ve inayetinizin esirgenmemesini istirham eder ve cevabi emirlerinizi sonsuz saygılarımı arzederek bekliyorum. Şükrü Yalkut.” Bu girişimlerinden sonuç alamayan Şükrü Bey’e valilik aracılığıyla bilgi verilir: “Malları iade edilemez, bedeli tam olarak ödenemez ve emekli maaşı bağlanamaz."

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.