Türk Dünyası Sanatçıları Bişkek'te -2

Türk Dünyası Sanatçıları Bişkek'te -2

Ü. Hacıbeyov’un “KÖROĞLU” Operası Türk Devletlerin Başkent Sahnelerinde Rejisör: Prof. Dr. Eflatun NEİMETZADE Sanatçıları Isıkkula Götüremedim Kırgızistan...

Ü. Hacıbeyov’un “KÖROĞLU” Operası Türk Devletlerin Başkent Sahnelerinde Rejisör: Prof. Dr. Eflatun NEİMETZADE Sanatçıları Isıkkula Götüremedim Kırgızistan Devlet akademik Opera ve Balet Tiyatrosundaki sahne çalışmalarım 40 gün sabah-akşam devam etti. Sadece iki defa Pazar günü ilan ettim, çünkü sıkı bir program çerçevesinde çalışmaları nizamlı şekilde, ara ve boşluk yaratmadan ve aksatmadan ilk temsil gününe dek yapmam gerekiyordu. Bunu meslektaşların iyi anlarlar, fakat her koro, bale, figuran ve şan sanatçıları bunu anlayamazlar. Ciddi ve sıkı bir program mevcut idi, program hakkında dekoratör, koreograf ve koro şefleri, elbette ki başta müzik direktörü olmakla güzel biliyorlardı. Ama şan sanatçıları, koro ve bale artistlerinin umurunda değildi, Pazar olmadan çalışmak istemiyorlardı. “Bize pazar verin de, misafirleri Isıkkul gölüne götürelim”, diyorlardı. Oraya 380-340 kilometrelik bir yol vardı, gitmek ve sonra da geri dönmek??? Elbette ki bu mümkün olamazdı, hasatalık falan yaygındı Bişkek’te. Kırgız sanatçılar toplanıp Genel Müdüre gitmişler, ondan rica etmişler ki beni ikna etsinler, Türk devletlerinden gelmiş sanatçıları Isıkkül gölüne götürsünler, diye. Genel Müdür sanatçılara önce, “Genel Sanat Yönetmeninin işine karışamam, elinde bir program vardır, Uluslar arası Proje çalışmalarına karışamam”, demiş olsa da arada odama geldi ve sanatçıların dileklerini bana iletti. İlaveten şunu da eklemiş oldu: “Ben de bunu uygun buluyorum, eğer izin versen iyi olacaktır”, dediğinde, derhal itiraz ettim ve sanat bakımından nedenlerini şöyle sıraladım: “Evet, keşke zaman olsaydı da kendim de oralarda iki günlüğüne dinleneyim. Bir kere söyleyin lütfen, oralarda bire, şarap, votka içmeyecekleri garantisini bana veriyor musunuz? Dahası da vardır, gidiş dönüş ortalama 600 kilometrelik yol boyunca ses tellerine zarar gele bilir mi, söyleyin? Sanatçılar iki gün sonra hastalanmadan sahne provalarına sapa sağlam başlaya bilecekler mi? Evet, ya da hayır, cevap verin bana? Bişkek Operasında Sanat Disiplini Yoktu “Bu garantiyi size kesin veremem, çünkü mutlaka içecekler, hatta hastalananlar da mutlaka olacaktır. Bu kesin, ama…” Genel Müdürün sözünü kestim ve sert şekilde: “Aması-maması yok bu işin. Alay mı ediyorsunuz? Bunlar şan sanatçıları, ufak bir rüzgar bile ses tellerini hasta ede bilir. Siz kendi işinizle meşgul olun ve izin verin Türkiye devletinin bana itibar ettiği Uluslar arası Projeyi aksatmadan, eksiksiz, iyi bir şekilde gerçekleştiriym. Lütfen bana yardım edin, sahnede disiplin yaratın, sanatçıların provalara geç gelmemelerini temin edin, yeter. Isıkkül-mısıkkül sonranın işidir. Kesin olmaz. Çalışmaları aksatmağa kimsenin hakkı yoktur… Hatta sizin de…” Genel Müdür bir kere arkadaşımdı, onunla Almaata’da Nisan ayında ilk defa karşılaştım. Ama 1999 yılında Ağrı Dağında “Gülbahar” operasını sergilediğimde Kırgızistan Kültür Bakanı iken kendisiyle uzun uzun telefon görüşmelerim olmuştu. Bişkek’ten ünlü bas sanatçısı Hüseyin Muhtarov’u Projeye davet etmiştim, telefonda dost olmuştum kendisiyle. Şimdi her gün provalara gelir, hayretle çalışmaları izliyor, çekinmeden tüm Opera sanatçıları önünde övünerek sahneye çıkıyordu, benden beş dakika izin alıyordu ve tiyatro sanatçılarına şöyle hitap ediyordu: “Şimdiye dek Operamızda böyle bir rejisörle çalışmadınız, ondan öğrenin, müthiş çalışıyor, onunla kıvanç duymalıyız. Moskova’da Bolşoyda çalışmıştır, dünya ünlü Boris Pokrovski’nin yardımcısı ve öğrencisi olarak çalışmıştır. Bu bir fırsattır sizlere, çalışmalara zamanında gelin, bu rejisörden çok şey öğreneceksiniz”, diyor, beni de kutlayarak salona iniyordu oradan provaları yeniden izlemeye devam ediyordu. Bişkek Operasının başrejisörü İskender adında Moskova Sanat Üniversitesinin mezunu bir delikanlıydı. İlk günü büyük ilgi gösterdi ve bana başarılar diledi ve o günden sonra yok oldu bu adam. Hayret ettim, çünkü disiplin sorunları vardı, ortada tek kalmış sağa-sola bağırıyordum, fakat adamdan ses semir yoktu. Bişkek dışındadır dediler. Bişkek Opera Sanatçıları Toparlandılarbiskek Hayret ettim, genelde yaratıcı kişiler bir-birlerine yardım ederler, eksiklikleri gidermeye çabalarlar. İskender ise yoktu piyasada. Tek başıma kalmış zaman zaman çileden çıkıyor sert ifadeler kullanıyordum. Çünkü yıllardır bu muhteşem sanatçılarla hiçbir reji çalışmaları yapılmıyormuş. Kendileri de, müdür de bunu ifade ettiler; fakat provalar ilerledikçe rahatlıyordum, çünkü ısındılar ve çalışmalara zamanında, verimli ve üretken başlaya biliyordum. Zamanın çoğu rol ve karakter üzerinde psikolojik analizlere ayırıyordum. Opera sanatçıları yürürken, otururken, sırtı salona söylemekten kaçınırlar genelde. Bu her tiyatroda hastalık hastasıdır, kimse sırtı dönük, ya da otururken, hatta koşarken söyleyemiyor. Ama karakterin gerektiği anda, rolün gereği sanatçılar yürürken söylemeye alıştılar. Onlara şunu anlatıyordum, tiyatroda söz, operada ses ile rolün, karakterin iç dünyasını dışarıya yansıtmak gerekiyor. Ses bir ifade elemanıdır. Rolün iç dünyasını dışa yansıtmak aracıdır, dediğimde yapmaya cesaretlendiler. Ve biz sadece rol ve karakter üzerinde derinden analizler yapıyorduk. Neden, hangi amaçla sanatçı sesini kullanıyor? Ne maksatla? Neden ve nereden sahneye geliyor? Kuliste neler baş verdi de sahneye dâhil oluyor? Kime ve neden müracaat ediyor? Bu gibi sorularla sanatçıları dikkatini rolün ana amacına yönlendirir, onları devamlı söz altı manadaki olayların akışına yönlendiriyordum. Elbette ki müziği derinden analizlerini de yapıyordum. Başka şeyleri düşünmeye zamanları olmuyordu ve devamlı görevler veriyor, onları donatıyor ve maksatlı hareketler yapmaya yönlendiriyordum, böylece amaca ulaşıyorduk. Sanatçılar çalışma yöntemimi az sonra anladılar ve karakter üzerinde yoğunlaşmaya başladılar. Sahne Hareketlerine Müzik Hâkimdi O zaman çalışmalarım daha verimli ve faydalı oluyordu. Sahnede hareket müzik dramaturgisinden doğuyordur, her akkor bir kavramdır, besteci her akorda bir fikir, düşünceyi yansıtıyor. Opera dramaturgisi önemli faktördür ve sanatçıların tüm hareket ve davranışlarını müziğin vermiş olduğu atmosferin içinde aktarıyorduk. Müzik hareket sterjeni haline gelmiş, sanatçıların tüm davranış biçimine, hareketine hâkimdi. Bu özellikleri Ankara Opera sanatçıları Serkan Kocadere, Şüle Göken ve Emrah Sezen, Saint Petersburg’dan Mariiins Operası Sanatçısı Ahmet Agadi ( Babası ve dedeleri Güney Azerbaycan’ın Tebriz kentindendi), Kazakistan Abay Opera sanatçısı Gülzat Daurbayeva, Başkurdistan’dan Ufa Opera sanatçıları Alpina Gabidullina ve Raul Kuçukov gibi deneyimli sanatçılar iyi anlıyorlardı. Onlarla işlemek zevkli ve verimli oluyordu, keyif alıyordum. Hasan Han rolünde Serkan’ın mimikleri, bakışları beni büyülüyordu. Profesyonel bir sanatçıyla çalışmak hep zevkli ve neşeli oluyor. Abay Opera sanatçısı, soprano Gülzat hanımla Niğar rolünü kısa zaman diliminde bitirdim ve karakterin derinliği üzerinde denemelerde gözlerim sulanırdı, çünkü önümde fevkalade profesyonel bir sanat adamı duruyordu. Niğarın birinci aryasını tüm derinliğiyle, muhteşem bir performans sergileyerek gözyaşlarına boğularak bitiriyordu. Şahsen ben bile kendimi tutamıyor, gözyaşları akıtıyordum. Tüm sanatçılar donup kalıyorlardı. Aynı duyguları Köroğlu’nun aryasını Ahmet Agadi söylerken de yaşadım. Daha sonra Kırgız Sadır Jumaşev ile de aynı olayı yaşadım. Çok iyi kalpli, olumlu bir tip olan Sadır’ı seviyordum. Bütün provalarda tüm sesiyle her gün söylüyordu bu adam. Ama hep karakterin iç yaşantısına yönelik değil, sesinin berrak oluşumuna gayret ediyordu. Yani, işte, benim güzel sesim vardır, diyordu sanki. Bir gün provayı durdurdum: Sadır, Köroğlu Rolünü Güzel Yarattı “Sadır bey, şan sanatçısısın, güzel söylüyorsun. Ama söylediklerin, sesin karaktere hiç uymuyor. Bana Köroğlu’nun iç yaşantısı önemlidir. Köroğlu ne demek istiyor bu aryada? Aryada neler söylüyor, sözlerin alt manasında neler vardır? Neden haykırıyor, bunu düşünmelisin. Senin zaten sesin vardır, aksi halde role almayacaktım. Şimdi rol üzerinde çalışıyoruz, aryada anlam nedir? Besteci neden bunu yazmıştır? Müzikteki romantizm, lirizm ve sert akkorlar neleri anlatıyor? Hangi rüzgâr besteciye böyle bir aryayı yazmaya vadar etmiştir, bunları düşünelim. Sen ise güzel “belkanto” (berrak, yüksek ses) üzerinde durmuş avaz söylüyorsun. Bu benim işime gelmiyor.”, dedim. Sadır güler yüzlüydü, hoş tabiatı vardı. Yüzü bir anda ağardı ve şöyle dedi: “Bana görev verin. Bana şimdiye dek böyle talepte bulunmadılar. Size güveniyorum, içimden başka şeyler düşünüyordum, sözleriniz içimi yaktı. His ediyorum ki içimdeki sesi de yanlış söylüyorum. Sözleriniz tam hedefine işledi. Benimle lütfen daha detaylı çalışın, şimdiye dek benimle böyle detaylı kimse çalışmamıştır. Beni de doğru anlayın. Lütfen benimle daha derinden çalışın, tüm dediklerinizin tümünü yaparım…” Anladı ve kendini bana teslim etti ve her sözün alt manasında fiziki hareket bulmaya, her akkordun vermiş olduğu duyguları anlamaya, doğru hareket bulmaya, alt manadaki anlamı sesle ifade etmeye çalıştık ve olumlu neticeler aldım. Sadır ham bir malzemeydi, topraktan, çalılardan bulunan altın gibiydi, tüm dediklerimi yapmaya gayret ediyordu. Sadır gerçek Köroğlu karakterini yaratmış oldu, onu sevdim. Köroğlu’nun aryasını salonda dolaşarak, hayalinde Niğarı düşünerek söylüyordu. Ve Niğar hayal olarak gözleri önünde canlanır ve mavi renklerle süslenmiş Niğar salonda peyda oluyor ve Köroğlu hayalinde canlandırdığı Niğara dönük daha duygulu, daha gerçekçi söylüyordu. Fakat geldiği gibi yok olan Niğar’ın yokluğunu his ettiğinde ise tüm dünyaya, tüm Hanlara, bütün zülüm karlara nefretini sert bir dille içini söke söke, ruhunu çiğneyerek duygularını dile getiriyordu. Ve ben, kendimi bir anlığına gerçekten unutuyordum ve gözlerim sulanmaya başlıyordu. Sadır büyük bir sanatçı olduğunu belki de his etmemiştir, ama büyük bir performans sergilediğini belki de kendisi bile bilmiyordu. Ama bravo dedim ve onu kucakladım. Onun da gözleri yaşarıyordu. Duygularını şöyle ifade etti: Sadır da, Gülzat da Beni Ağlattılar “Hocam, Köroğlu, zamanın sert, acımasız Hanların zulmünden, aşkını bile Hanın sarayında girov bırakmış, dağlara çekilmiş sade insanların özgürlük haklarını, bağımsızlıkları yolunda hayatını savaşa atmıştır. Ama derin bir aşkın ateşiyle içi zaman zaman yanıyordur. Ben sayenizde bu aryayı rahat söyleyemiyorum, çünkü benim de içim yanıyor ve gözyaşları akıtıyorum, bakınız hâlâ da ağlıyorum. Zulümkar beylere, Hanlara, sert iktidarlara isyan ederken içtenlikle karakterin üzüntülerine kapılıyorum, bu aynı zamanda benim de bir isyanım değil mi?” “Doğrusu da budur, elbette ki senin de isyanındır. Zaten derin aşkları yaşayanlar fatihler, büyük kahramanlar, devrimciler olmuştur. Mecnun da Hamlet de, Othello da büyük duygulara sahip kahramanlardır. Köroğlu da onlardan biridir ve sen rolünü doğru anladın ve karakterinle erişe bildin. Seni kutluyorum”. Ben bu sözleri söylerken Sadır hâlâ da gözyaşları akıtıyordu. Aynı duyguları Niğar – Gülzat (Kazakistan) hanım da yaşadı sahnede. Bakü temsilinde Aryadan sonra sahnede bayılarak düşmesi gerekiyordu. Kaldırmak için yardıma koştum, yanımda asistanım Oğuz da vardı. Kendisine yaklaştığımda resmen ağlıyordu. Kaldırmak istedim, uzanıp kımıldanmıyordu: “İzin verin lütfen, içim yanıyor, içim rahat değil, ağlamak istiyorum…” Odasına götürdük, orada kendine hakim olamadı, höngür höngür ağladı. Kostümcüler de, makyajcı kız da ağlıyordu. Zar zor rahatlattık kendisini. Bana şöyle dedi: “İlk provalarda hep söylüyordunuz, içten yaşayın, karakterin duyguları müzikte saklıdır, müziği iyice işitin, anlamaya çalışın. Hep Üzeyir Hacıbeyov’un müziğini dinledim, dinledim, sonuçta müzik içimi yaktı, parçaladı dünyamı Bu adyayı rahat söyleyemiyorum. Şimdi de kendime hâkim olamadım. Ben nadir halde ağlarım. Toska’da da ağlıyorum. Hacıbeyov deha şahsiyettir, büyük bestekârdır…” DEVAMI VARDIR... Prof. Dr. Eflatun NEİMETZADE Yeni Azerbaycan Yardımlaşma ve Kültür Derneği Genel Başkanı, Azerbaycan “Naxçıvan” Gazetesi, ATXEM ve “KÜR-XAZAR” Cemiyetleri Türkiye Temsilcisi. Ankara.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.