Mukaddes Kitaplara Göre Hz. Nuh’un Gemisi-2

Mukaddes Kitaplara Göre Hz. Nuh’un Gemisi-2

Cudi dağı eteklerinde Hz. Nuh’un Makamı, Urfa’da Hz. İbrahim Makamı, Ergani’de Zülfikar Peygamber makamı bulunmakta olup; Maden ilçesinin adı M.S....

Cudi dağı eteklerinde Hz. Nuh’un Makamı, Urfa’da Hz. İbrahim Makamı, Ergani’de Zülfikar Peygamber makamı bulunmakta olup; Maden ilçesinin adı M.S. 112’de Zülkarneyn’dir.  Hz. İdris, Hz. Şit, Hz. Elyasa Diyarbakır, Şam da yaşamışlardır.   Hz. Yunus Ninova’da, Hz. Danyal Nebi ve Hz. Lokman’ın Çukurova’da yaşadıkları rivayet edilmektedir. Görülüyor ki, üç mukaddes kitapta isimleri geçen Allah’ın elçileri, arkeologların “altın kuşak” dediği, Basra Körfezi, Dicle-Fırat boyları, Musul, Diyarbakır, Urfa, Harran, Adana, Halep, Şam, Sayda, Sur, Filistin, Kudüs, Nil Nehri çevresi, Mekke-Medine civarında ortaya çıkmışlardır. Sümerliler, M.Ö. 4000 yıllarında Mezopotamya’nın güneyinde Dicle ve Fırat nehirlerinin Basra Körfezi’ne yaklaştığı ve denize döküldüğü yerlere gelip yerleşen ve orada güçlü bir devlet kuran bir halktır. Fakat Sümerler kendilerine “kiengi”, “kengir”, veya “kenger” diyorlardı. Sümer ise onlara Akatların verdiği addır. Prof. Vecihe  Hatipoğlu, bu söz için, Asya’nın kuzeyinden inen Subarlar veya Sabirler ile aynı kökten gelen “su adamları” veya “sudan gelenler” anlamına gelen Subar’dan b/m değişmesi ile “Sümer” olmuş, demektedir. Türk tarihinde boy, yer ve devlet olarak en çok adı geçen kelime “KENGER”dir. Kengercenin (Sümercenin) Sami veya Hint-Avrupa (!) dili olmadığını, Türkçede olduğu gibi Kengerce de (Sümerce de) ses uyumu olduğunu, Türkçe gibi aglunatif (bitişken) bir dil olduğunu tüm bilim dünyası kabul eder. Kengercenin Türkçe olması Batı dünyasının dil ve tarih tezini çürüteceği için, bu gerçeği hiçbir Batılı bilim adamı dile getiremez. Bayrak, Tanrı, ezan, ulus kelimeleri bizlere Kengerce’den (Sümerceden) yadigârdır. Kur’an-ı Kerim’in Adiyet Suresinin 1-5 ayeti meali şöyledir: “Tozu dumana katan atlar, tırnaklarıyla taştan kıvılcım saçanlar, seher vakti düşmanı basanlar ve her tarafı toza-dumana boğanlar, düşman saflarının ortasına dalanlar “ayetlerinde geçen Hz. Nuh devrinde yaşayan kudretli, cengâver ve atlarının ayaklarından kıvılcım çıkan kavim Türkler olamaz mı?  İsmail Hami Danişment “Türklük Meseleleri” adlı eserinde Kur’an’da bahsi geçen (Zulkarneyn) den maksat (Oğuz Han) olduğunu söylerler ki, bu hususta tereddüde mucip olacak bir nokta yoktur” der. Ulemadan bazılarının Peygamber olduğuna inandıkları Zülkarneyn’in Oğuz Han olabileceğine inananlarda vardır.  Vani Mehmet Efendi eserinde ‘Kefh Suresinde “ kıssası geçen Zülkarneyn’in, Oğuz Han olduğunu işaret etmiştir. Bu kadar benzerlik bir tesadüf olamaz. Fransız arkeolog Louis Delaporte’nin Hitit adlı eserinde Sargon’un III. halefi Naramsin’e karşı koalisyon kuran kuzeyde 17 hükümdar arasında “Turki “ kralı “İlşu-Nail” adı geçmektedir. Çinliler, Türkler’e Tu-kue demektedirler. Türk, Türük olarak Orta-Asya’da kullanılmıştır. Tarihçi Hamit Zübeyr Koşay, Fırat Nehri yakınlarında Mari’de yapılan kazılarda ele geçen Akad’ça ele geçen tabletlerde geçen Turukkular’ın Türk olabileceğini savunmuştur. 23 nolu Tablet’te “Kuvvetlerimizin geçişinden sonra nehir alçaldı ve Turukkular da gece nehri geçtiler” şeklinde tercüme edilmiştir. Tarih ve folkloru çivi yazısıyla yazılmış 14 tabletle destekleyerek Türkler’in Kuzey Mezopotamya’da Zagaros Dağları Güney-Batı eteklerinde yaşadıklarını öğreniyoruz. Bu duruma göre Turukkular’ın Hz. Nuh’un oğlu Yafes soyundan kalan bir kavim olabileceği gibi 23 nolu tablette belirtildiği gibi Zagaros Dağları’ndan ovaya inen Turukkular’ın Mari civarına geldikten sonra Fırat kıyılarından Dicle kıyılarına, yani batıdan doğuya yöneldikleri anlaşılmaktadır. Kanaatimize göre, Proto-Türkler’in ilk vatanı, Hz. Nuh’un gemisinin karaya oturduğu Mezopotamya’nın kuzeyi, Güney-Doğu Anadolu’da Cudi Dağı etekleri ve Musul çevresidir. Türkler, Greklerden 1000 yıl, Romalılardan 1500 yıl ve Ermenilerden de 2000 bin yıl önce Güney-Doğu Anadolu’dadır. Gutiler veya Turukkular bölgeye göç eden kavimler arasında milli benliklerini kaybetmiş,  İran, Hazar Denizi kıyılarına, Orta Asya’ya da geri dönmüş olabilirler. Saka Türk İmparatoru Alper Tunga’nın M.Ö. VII. yüzyılda devletinin sınırlarının Orta Asya’dan Kafkasya ve Doğu Anadolu’ya kadar ulaştığını da biliyoruz. Türklerin, İslamiyet’ten önce Kafkasya, Azerbaycan ve Doğu Anadolu’da yurt tutma çabaları bilinmektedir. Asya Hunları M.S.395’de Anadolu’ya sefer düzenlediler. M.S.466’ ikinci göç dalgasında Avrupa Hunlarına bağlı Ağaçeri Türk boyları Azerbaycan ve Doğu Anadolu’ya yerleşmişlerdir. M.S. 515-527’de bir başka göç dalgasını da Sabir Türkleri gerçekleştirmişler, Kür Nehrini aşarak Bakü ve Lenkeran’a yerleşmişlerdir. Sabirler ile Bulgar ve Belencer Türklerinin Hazar Türk Devletinin kuruluşunda önemli rol oynadıklarını da biliyoruz. Sibirya’ya adını veren Sabir Türkleri ile birlik kuran Hazarlar, Aran, Şirvan, Gürcistan, Karabağ, Van civarındaki vilayetlerle birlikte Aras’a kadar bütün Azerbaycan’a hâkimdiler. Tarihi bilgiler ve Arkeolojik belgelere göre Türkler, Kuzey Mezopotamya ve Azerbaycan’ı da içine alan Kuzey-Doğu Anadolu’nun yerli halkı iken, binlerce yıl önce göç ettikleri Türkistan’dan tekrar bu bölgelere geri dönmüşlerdir. Bu da Atatürk’ün “Anadolu 7 bin yılık Türk beşiğidir,” sözünü doğrular niteliktedir.  (Kaynakça: Kazım Mirşan, Anadolu Proto-Türkleri, Sadi Bayram, Güney-Doğu Anadolu’da Proto-Türk izleri, Muazzez İlmiye Çığ, Sümerlilerde Tufan Tufan’da Türkler)  

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.