UĞUR BÖCEĞİ

UĞUR BÖCEĞİ

Korona virüs ( Covid - 19) - 2

Korona virüs ( Covid - 19) - 2

Dünyada Korona virüs ( Covid - 19) vakaları görülmeye başlandıktan yıllar, yıllar sonra Amerika’da bir gün.

Küçük kız Barbara babası Alex’in yanına koşa koşa ve geldiğinde sevinçle ‘‘Baba, baba diyerek elinde parayı sallıyordu.’’ Babası oturduğu eski püskü koltuktan doğrulurken gözleri iyi görmediğinden, elleriyle sehpanın üzerindeki gözlüğünü ararken, Barbara hemencecik gözlüğü bulup babasına verdi. Gözlüğünü gözlerine takan Alex ‘‘Hayır, olamaz bu. Nereden buldun, bu Türk Lirasını. Çok kıymetli kızım hem de 100 Lira,  bizim bir yıllık masrafımızı karşılar.’’ Barbara babasının gözünden sevinçle akan gözyaşını elleriyle silerek, ‘‘babacığım buraya tatile gelmiş bir Türk ailenin çocuğunu salıncakta salladım. Onlarda bu parayı bana verdi. Hatta kendisi ile tanıştım. Yanılmıyorsam ismi de hatta Atakan’dı. Kendisi Türkiye’de diş hekimiymiş.’’ Alex o mutluluğun verdiği heyecanla dua ettikten sonra, ‘‘gel kızım otur yanı başıma da bak neler anlatacağım sana. Yıllar, yıllar önce dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Corona virüs salgını olmuştu. Hatta o zamanlar bir iş için ben Türkiye’deydim. O telaşla uçağa binip geri dönmüştüm. Amerika’ya gelince bende normal işlerime döndüm. Hatta o zamanlar bir Türk arkadaşım. Gel sende Türk vatandaşı ol, demişti. Gülüp geçmiştim. Kim bilebilirdi, Türkiye’nin bu kadar gelişeceğini kim bilebilir.’’ Derken gözlerinden yaşlar akıyordu.

‘‘Annenle ben yıllar içinde zar zor geçinmeye başladık. Amerika’nın durumu yıllar içinde iyice kötüleşiyordu. Bir çocuğumuz olsun diye çok istedik. Annen birçok tedavi gördükten sonra evimize güneş gibi sen doğdun. Ne yazık ki! Annen senin doğumundan kısa bir süre hastalanıp sonra öldü.’’ Gözyaşları birbirine karışmış Alex’e kızı şefkatle sarıldı. ‘‘Merak etme babacığım. Annem cennete gitti.’’ Alex kırlaşmış saçları, gözleri yaş içinde konuşmaya devam etti. ‘‘Seni tek başına büyütmek bir hayli zorladı beni. Emperyalist düşünceler kanımızı emdi. Bizde bu hale düştük.’’ Barbara babasını sıkıca sarılıp öptü. ‘‘Neden buraya geldin, baba. Keşke annemi de oraya götürseydin ya!’’ Alex bir iç çektikten sonra ‘‘hiç sorma kızım o zaman Amerika, Türkiye’den kat be kat zengindi. Ancak korona virüs, Türkleri birbirine bağladı. Hadi yemeğimizi yiyelim sen marketten ekmek, birazda yiyecek al. Sana daha sonra anlatayım.’’ Önce kızının elinden aldığı 100 lirayı uzatacakken vazgeçti. Sonra kendi cebine koyarken ‘‘yok, yok olmaz bu parayı çalarlar. Yemekten sonra bankaya gidip parayı hesaba yatıralım. Lazım oldukça çeker kullanırız.’’ Cebinde kalan son iki doları çıkardı. ‘‘Al şu iki doları. Onunla al alacaklarını. Bu para bize piyango gibi geldi.’’ Kız cebinden 100 lira daha çıkardı. ‘‘Ben o paranın bu kadar çok kıymetli olduğunu zannetmiyordum. Bunu da kendime ayırmıştım.’’ Parayı babasına verirken Alex’in yaşlı ama gözlerinin içi gülüyordu. Barbara babasını hiçbir zaman bu kadar mutlu görmemişti.  

Baba kız yemeklerini yedikten sonra, Alex konuşmaya devam etti. ‘‘Türkler, fark etmedikleri bazı şeyleri zaman içinde görmeye başladılar. Dostluk kardeşlik bağları müthiş derecede arttı. Birbirine saygı ve sevgileri arttı. Trafik kazalarında ortalama günde on kişi ölüyordu. Vatandaşlar kurallara uymaya başladı. Kazalar azaldı, ölenler azaldı. Şu anda ayda bir, iki kişi ancak ölüyor. Şehir içlerinde metrolar yaygınlaştı. Şehirlerarası ulaştırmada trenle seyahat % 90’lara çıktı. Artık herkes uçak, metro ve trenlerle seyahat ediyor. Hatta trenlere özel sistemler kurdular. Arabalı vapur gibi arabalı tren yaptılar. Hem de çok hızlı ve de pratik. Mecliste partiler birlik oluşturdu. Önceden mecliste çok kavga ederlerdi.’’ Barbara babasına ‘‘Çok komik’’ diyerek kıkırdadı. ‘‘Evet, kızım, maalesef çocuklar gibi kavga ediyorlardı. Zamanla sorunları el birliğiyle çözdüler. Türk vatandaşlığı şemsiyesi altında birleştiler. Kimse kimsenin etnik kökenine, inancına saygısızlık yapmıyordu. Ayrımcılık yapanlar toplumdan soyutlandı. Türk bayrağı herkesin umuduydu, artık. Türk milleti olmanın o müthiş büyüsünü yakaladılar. Ekonomik yönden emperyalizmi ne de komünizmi kabul etmediler. Hem devleti ve hem de özel girişimleri destekledikleri gibi, kooperatifçiliği etkin hale getirdiler. Kartellerin, tröstlerin önünü kestiler. Dolayısıyla tekelciliğin önüne geçildi. Köylüler kendileri üretti, kendileri sattı. Üretimleri kesinlikle % 100 doğaldı. İhracatları arttı. Hayvancılıkta keza aynı gelişimi gösterdiler. Köyler iyice boşalmıştı. Köyler yeniden umutla doldu. Köyler Atatürk’ün modern köy projesine uygun hale dönüştürüldü. Hazır gıdayı kesinlikle kullanmıyorlar. Gıda denetimleri müthiş derecede geliştirdiler. Merdiven altı üretim yapanlar kalmadı. Çünkü cezalar acayip şekilde arttı. Kimsede sağlıksız ürün almıyor. Ürünlerin barkodunu telefonuyla okutup ürün gerçek mi sahte mi anında öğreniyorlar. Her şeylerini ama her şeylerini planlıyorlar.’’

Masa üzerinde sudan bir yudum içtikten sonra ‘‘Yük taşımacılığı elektrikli hızlı trenlerle yapınca kamyon, otobüs ihtiyacı azaldı. Özel araçlar metrolar yaygınlaşınca çok daha az kullanılmaya başlandı. Dağı taşı orman yaptılar. Orman yapamadıkları yerleri, güneş enerjisi panelleri ile donattılar. Dışarıdan elektrik almadılar. Isınmalarını da güneş enerjisiyle yaptılar. Tam bir turizm cenneti haline dönüştürdüler. Herkes çalışıyor. İşsiz kimse yok. Hatta yaşlılar bile sosyal çalışmalara katkıda bulunuyorlar. Kahvehane kültürü kalmadı. Ekonomi güçlenince suçta kalmadı, hapishaneler bomboş kaldı. Dilenen kimse de yok. Kütüphaneler okurlarla dolu. Sanayi ve teknoloji bir numara oldular. Afrika’daki açlara yardım ediyorlar. Bak bize bile ulaştılar. Kızım ben Müslüman olmak istiyorum. O adamı görecek olursan bunu o adama ilet ne yapmam gerekiyor, bilmiyorum.’’ Barbara gülümseyerek ‘‘baba bende Müslüman olmak istiyorum.’’ ‘‘Kızım senin haberin yok, ama Türkiye’deki arkadaşımla geçen gün konuştum. Bizi Türkiye’ye istetecek. Hayatımız kurtulacak, kızım. Hayatımız kurtulacak. O iş olmasa da iki yıllık paramız var. Arkadaşım gerekirse oda para gönderir bana. Türkler çok iyi insanlar. Oraya gidince de Müslüman olabiliriz ama bir an önce Müslüman olmak istiyorum.’’ Umut dolu bakışlarla cebinden çıkardığı iki yüz liraya bakıp gülerek evden bankaya doğru yola çıktılar. Yolda giderken meraklı bakışlarla Barbara, Atakan beyi arıyordu.   

Uğur böceğiniz diyor ki!

Öncelikle şu sıkıntılı Korona virüsünden kurtulmak için mücadele etmeliyiz. İkincisi başta meclis olmak üzere insanlarımızın kavga kültüründen uzaklaşıp sorunlara karşı birlik olmasını sağlamalıyız. Suriyeli mültecileri bir yolla Avrupa’ya ya da ülkelerine göndermeliyiz. Geleceğimizin tesisi için çok çalışmalıyız. Mücadele, özellikle de milli birlik şart.   

Bu virüs bizleri şuan birbirimizden uzaklaştırıp evlere mahkûm etti. Ancak sorun ortadan kalkınca yapmamız gereken en önemli şey. Kişisel temizliğimize olması gerektiği kadar özen göstermenin yanı sıra birbirimize saygı ve sevgi ile yaklaşalım. Çok çalışmamız lazım çok. Biz el ele verdiğimiz anlarda öyle şeyler başardık ki. Kurtuluş savaşı, Çanakkale zaferi bunlara örnektir. Çanakkale zaferimiz Türk milletimize armağan olsun. Çanakkale geçilmez.

Biz ele ele verirsek yapamayacağımız, başaramayacağımız iş yok.

Korona virüs dolayısıyla ölenlerimize rahmet, ailelerine sabır, bütün hastalarımıza yüce Allah’ımızdan şifa diliyorum. Ülkemizi her türlü gazadan beladan koru, Allah’ım. Askerimize güç, kuvvet, sağlık, sıhhat ver; âmin.

Umreden dönenlerden bir şahsın polise tükürmesini kınıyorum. Allah’ın kapısına af dilemeye, iyi bir insan olacağım demeye gidiyorsun, dönüşte senin sağlığını senden daha çok düşünen polisin yüzüne tükürüyorsun. Ya sende virüs varsa polise dolayısıyla ailesine ve de çevresine de bulaştırdıysan ne olacak. Allah seni ıslah etsin. Ne deyim.

Bu yazı toplam 3719 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
UĞUR BÖCEĞİ Arşivi