İNSAN HAKLARI BAĞLAMINDA ‘EŞİTLİK’-Arş. Gör. Esra ÖZGÜN

İNSAN HAKLARI BAĞLAMINDA ‘EŞİTLİK’-Arş. Gör. Esra ÖZGÜN

İnsan hakları, günümüzde çok önemli bir kavramdır. Özellikle II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında yaşanan insan hakları ihlalleri, insan hakları...

İnsan hakları, günümüzde çok önemli bir kavramdır. Özellikle II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında yaşanan insan hakları ihlalleri, insan hakları kavramının öneminin daha da artmasına yol açmıştır. ‘İnsanların Eşitliği’  görüşünden yola çıkarak, insan hakları için önemli mücadeleler verilmiştir. Eşitlik; hukuki, siyasi, sosyal ve ekonomik ortamlarda herkese eşit fırsat verilmesini, ayrım yapılmamasını isteme hakkını içinde barındıran çok temel bir ilkedir. Kadın ve erkek arasındaki eşitlik sorunu da insan hakları ile alakalı bir problemdir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde insanlara karşı ayrımcılığın kabul edilemezliği vurgulanmış, tüm insanların doğuştan özgür ve eşit haklara sahip oldukları kabul edilmiştir.

Kadın, günümüzde insan haklarına dair önemli kazanımlar elde etmiştir fakat gerek biyolojik gerekse sosyal farklılıklardan dolayı eşitlik anlamında tam olarak net bir adım atılmamıştır. Hem fiziki açıdan hem de ruhsal açıdan farklı olduğu için kadın, toplumlarda daha hassas ve narin olarak algılanmaktadır, bu farklılıklardan dolayı ayrı hak ve yükümlülüklere tabi olduğu konusunda düşünceler oluşmuştur.Bu yüzden toplumda kadın, eşitlik için sürekli çaba sarf etmektedir.  Kadın açısından insan hakları sürekli olarak ihlal edilmektedir.Bu ayrımcılığın sona erdirilmesi için Birleşmiş Milletler tarafından ‘Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ (CEDAW Sözleşmesi) hazırlanmıştır. Türkiye 1985’te bu sözleşmeye taraf olmuştur. Sözleşme ile asıl istenen, kadınlara karşı gerek kamu gerekse özel sektörde oluşan her tür ayrımcılığın önlenmesi için taraf devletlerin düzenlemeler yapmasını sağlamaktır. Sözleşme ile kadın ve erkeğin sosyal ve kültürel davranış şekillerinin değiştirilmesi amaçlanmaktadır. Devlet, insan hakları ilkelerini göz önünde bulundurup kadının toplumdaki statüsünü iyileştirmekle yükümlüdür. Nitekim 1982 Anayasası’nda eşitlik kavramı ile ilgili önemli değişiklikler yapılmıştır. 41. maddeye 2001 yılında ailenin eşler arasında eşitliğe dayandığı ifadesi eklenmiştir. Yine 2004 yılında 10. madde de yapılan değişiklikle; “kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” ifadesi Anayasa’ya eklenmiştir. Kadınların ve çocukların korunması için ‘Ailenin Korunmasına Dair Kanun’ çıkarılmıştır. Yine, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunu da kadın erkek arasındaki eşitliği zedeleyen hükümleri yürürlükten kaldırmıştır. Yeni Medeni Kanun ile daha eşitlikçi anlayış gelmiştir. Özellikle aile birliğindeki erkek egemenliği son bulmuştur. 186. maddedeki ‘evin reisi kocadır’ ifadesi kaldırılmıştır. Bu ifade, aile birliğindeki kadın erkek eşitsizliğini gösteren kötü örneklerden biridir. Ortak konut seçimini erkeğe bırakan hüküm de kaldırılmıştır. Değişiklikle, eşlerin oturacakları konutu birlikte seçmeleri ifadesi getirilmiş ve kadında söz sahibi yapılmıştır. Kadının bir işle uğraşmasının kocasının iznine bağlı olması hükmü de kaldırılmıştır. En önemli değişikliklerden biri ise, kadının para getirmeden, ev içindeki çalışmalarının ekonomik katkı olarak sayılmasıdır.Bu değişiklikle ‘ev hanımı’ teriminin toplumda önemli bir statüye kavuşması imkânı doğmuştur.Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nde de ikametgâh seçiminde kadın ve erkeğe eşit haklar tanınmış, evlilik birliği devam ettiği sürece ve hatta evlilik birliği son bulurken kadın ve erkeğin eşit hak ve sorumluluklara sahip olduğundan ve aile adı, meslek, iş seçimlerinde karı ve koca için eşit hakların olduğu söylenmiştir. Ülkemizde, kadına karşı yapılan hak ihlallerine en çok aile içinde rastlanmaktadır. Koca şiddeti, okumasına izin verilmeyen kız çocukları ve daha birçok benzer örnek toplumda görülmektedir. Bu yüzden eşitlik kavramının öncelikli olarak aile içinde kavranmasının önemi büyüktür. Ne yazık ki yine de aile içi şiddet toplumumuzda giderek artmaktadır. Kadınlar sözlü ve fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Hukuksal açıdan kadın ve erkek eşit olsa da, erkekler açısından aile içindeki durum pek de değişmiş değildir. Kadın çalışsa da eve dönünce tek sorumluluk yine onun üstündedir.Çalışma hayatında ve siyasal alanda kadının rolü oldukça azdır. Türkiye’de çalışan kadın sayısı, Avrupa Birliği ülkeleri ile karşılaştırıldığında, oldukça düşüktür. Çalışmayan kadınların oranı ise oldukça yüksektir. Kadının çalışmasıyla ilgili yerleşik düşünceler ve kültürel faktörler düşük oranların başlıca sebeplerindendir. Yukarıda bahsedilenlerden anlaşılacağı gibi, geleneksel düşünce engelleri, toplum önyargıları nedeniyle hukukumuzda ne kadar düzenleme yapılırsa yapılsın, kadın, sosyal, siyasi ve ekonomik yaşamın eşit bir parçası haline gelememektedir.    

   

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.