Mehmet Bayrak

Mehmet Bayrak

Hac

Hac

Şeriatta hac: mekân-ı mahsusu, zamanı mahsusta fiil-i mahsus ile ziyarettir. Mekan-ı mahsus, Kâbe ve Arafat’tır. Zaman-ı mahsus da Arafat’a nazaran Kurban bayramının Arefe günü zevalinden Kurban bayramının birinci gününün şafak sökmesine, tavaf’a nisbetle de Kurban bayram gününün şafak sökmesinden ömrün sonuna kadar devam eden zamandır. Fiil-i mahsus ise hac niyetiyle ihrama girmektir. Bu kayıtları dikkate alarak haccı bir daha tarif edersek: “Hac, ihrama girerek belirli günlerde Beytullah’ı ziyaret ve Arafat’ta vakfe etmektir. Kur'an'ın diliyle hacc, "Allah'ın sembolleri"nden, şeairinden oluşan bir ibadettir. Herkes bilir ki, her sembolün sembolize ettiği bir hakikat vardır. Taşıdığı hakikatleri bir yana itip sembollere sarılmak, önce insanı öldürüp sonra cesedine sarılmaya benzer. Eskiden Arafat’a, Mine’ye, Müzdelife’ye deveyle giderlermiş. Oralara giden develer ile insanlar arasındaki fark, şuur farkıdır. Şuur bir davranışı ibadete dönüştüren yegane iksirdir. Onun içindir ki, deve hacı olmazken, neyi niçin yaptığının farkında olan insan hacı olur. Toplumun huzuru için yeni bir insanın inşası kaçınılmazdır. Allah'a, kendisine, topluma ve eşyaya karşı sorumluluğunun bilincine ulaşmış, kendisiyle ve Rabbiyle barışık ve tanışık olan, kendi saadetini , üyesi bulunduğu insanlık ailesinin saadetinde gören, kendi gerçek yüzünü yürek aynasında seyretmekten kaçınmayacak kadar gerçekçi bir insan. Bilmekle yetinmeyip, tanıma düzeyine erişen, Hissetmekle yetinmeyip, şuura eren, bakmakla yetinmeyip gören, işitmekle yetinmeyip kavrayan, soyut bir inançla yetinmeyip inancını hayata dönüştüren, şirkten uzak durmakla yetinmeyip Hz. İbrahim gibi put kıran, tevbe etmekle yetinmeyip Adem gibi cennetini arayan, şeytana uymamakla yetinmeyip Hz. Hacer gibi şeytanı taşlayan, kurban olmayı kabullenmekle yetinmeyip kendini kurban edecek olan babasını teşvik eden bir insan. Özgürlük ve güvenliğini imanla garanti altına almış, kimlik ve kişiliğini bedel ödeyerek bulmuş, izzet ve şerefi vazgeçilmeyecek değerler arasında bilmiş, ham iken olmuş bir insan. Namaz, oruç, hacc, zekat gibi ibadetlerin ruhunu kaybettik. Oysa onlar ferdi ve içtimaî bir çok derdin dermanı idi. Ruhunu ve şuurunu yitirdiğimiz ibadetlerimizi bir cenaze gibi sırtımızda taşıyor, onlara, bir an evvel defnedilmesi gereken bir ölü muamelesi yapmaya başladık. İbadetlerimiz içi boş zarfa benzedi. Bunun için bizi cennete uçuracağı yerde, doldurulması mümkün olmayan bir boşluğun uçurumuna uçurdular. Hacc, insanlığın Allah'a yürüyüş destanını her mü'minin kendi şahsında tekrar yaşamasıdır. Hacc, Allah’a bezm-i elest’te verdiği sözü yerine getirdiğini cesetle tekrar yenilemesi ve imzalamasıdır. Hacc, Adem rolünü oynayan her bir insanın, yitirdiği cenneti aramaya çıkmasıdır. Hacc, insanoğlunun uzaklaştığı fıtratına yeniden dönüşünü temsil eder. Hacc, mahşerin provasıdır.  Hacc, hayat yolculuğunda ilâhî sınavdan geçmektir. Hacc, Mekke-i Mükerreme, Hazreti İbrahim ile oğlu Hazreti İsmail’in yaptıkları Kâbe (Beytullah), Safâ ve Merve, Arafat, Müzdelife ve Mina; Hıra (Cebel-i Nur), Sevr mağarası, Medine-i Münevveree, Ravza-i Mutahhera, Kuba, Uhud, Hendek ve Cennetülbakî gibi mukaddes yerleri ziyaret ettiren ve tanıtan bir ibadettir. Hacc, Hz. Adem’in tevbesinin, Hz. Hacer’in ve İsmail’in teslimiyetlerinin, Hz. Rasûlullah’ın bütün yaşantısının kodlarını alıp kendi hayatına uygulama faaliyetidir.  Hacc, hem sağlığın, hem de malın şükranesi olarak yapılan mâlî ve bedenî bir ibadettir. Hacc, sevabı en çok olan Mescid-i Haram’da ibadettir.  Hacc, bir seyahattir. Bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Sefere çıkınız sıhhat kazanırsınız”.  Safa ve Merve sa’yi: İslam dininin kadına verdiği değeri bir kere daha hatırlamaktır. Şöyle ki, Hz. Hâcer bir kadındı, köleydi ve zenci idi. İhlası ve teslimiyeti ve sabrı sayesinde Allah katırda öyle bir mertebe elde etti ki, o bir kadın iken, milyarlarca erkek onun rolünü aşkla şevkle yapmaktadırlar. Hac’da çokluk vardır. Çoklukta Allah’ın sevgili kulunun bulunması daha çok muhtemeldir. Onun duası hürmetine diğerlerininki de kabul olur. Hacer-i Evsedi, istilam etmek, kendisinin haç yaptığına şahitlik edecek olan kameraya el sallamaktır. Hacca giden kişi, emanetleri emanet etmeyi öğrenmelisin. Allah'ın sana emanet ettiklerini, senin Allah'a emanet etmekten kaçınman ne büyük talihsizlik. Çocuğunu, işini, eşini, aşını, yoldaşını, savaşını Allah'a emanet edeceksin Unutma! O emanete hıyanet etmez. Sen ihanet etsen de O etmez. Çıkacağın mahşer provasında O'ndan başka emanetçi aramayacaksın. Çünkü sen zaten O'na aitsin. O'ndan geldin, gene O'na döneceksin. Unutma ki hacc, işte bu dönüşü dünyada yaşamaktır. Hacc yolunda yol boyunca bütün tortularını atarak ilerlemelisin. Tıpkı terleyerek toksinlerini atan bir beden gibi. Yürek teri, alın teri, zihin teri dökmelisin. Yüreğin yanmalı, alnın tomurcuklanmalı, gözün ağlamalı. Ağlayamazsan kesinlikle anlayamazsın. Cennetten kovulan bir Ademin perişanlığı içerisinde, "davete kabul edilir miyim, yoksa kapıdan mı çevrilirim?" korkusu içinde yol almalısın. Yüreğinin en derinliklerinde bir aşka hamile kalmalısın. Hamsın yanmalısın, pişmelisin, olmalısın. Zirvelere göz koyanların kaderi, yokuşlarda susamaktır. Hasretin yüreğini çöle, gözlerini göle çevirmeli, oraya sen varmadan önce yüreğini yollamalısın. Seni götüren ayakların değil, yüreğin olmalı. Yüreğin dururken ayaklarına yük olmamalısın. Yüreğin kuş gibi uçurduğunu, ayaklar taş gibi taşır. Mikat bölgesine girerken Hz. Adem gibi, ırklar üstü, coğrafyalar üstü, renkler üstü, uluslar ötesi olmalısın. Irkını, kabileni, kavmini, ulusunu, ait olduğun sosyal, siyasal, ve dînî yapıyı bir kenara atmalısın. Bayrakları, ülkeleri, sınırları, sancakları arkada bırakmalısın. Sen, hacda sadece kendin olmalısın. Bütün bunlar, seni kendin olmaktan alıkoyan şeylerdir. Hz. Adem gibi, yeryüzü vatanın, şeytan düşmanın, insanlık ulusun, İslam milletin, adalet devletin, cennet ülkün, dünya ülken, Mekke başkentin, tevbe ve dua lisanın, aşk yükün, iman rütben ve Allah dostun olmalı. Senin gibi dünyanın dört bir yanından Adem olmaya, adam olmaya gelen yüz binlerle, milyonlarla buluşmana, bilişmene, tanışmana, sarışmana engel olacak her türlü tezahürü, görüntüyü, hem sırtından, hem zihinden, hem de yüreğinden söküp atmalısın. Tıpkı kabirden kalkar gibi bembeyaz kefenine sarılmalısın. Beyaz güvercinler gibi barışı temsilen yürümelisin. Hz. Adem'in, Hz. İbrahim'in ve Hz. Muhammed'in vadisine Allah la sözleşmeni yenilemek için giriyorsun. Hz. Musa’ya "Ayakkabılarını çıkar" (20/12) emrini sen de üzerine alarak ayakkabılarını çıkaracaksın. O toprakların seninle, bedeninle tanışmasını mümkün olduğunca engellemeyeceksin. Unutma Adem'sin, Harem bölgesinin toprağı ile senin topraktan gelen bedenin arasında doğrudan bir iletişim kurulmalı. Ayaklarını Harem'in topraklarına koy ki akım tamamlansın ve kutsal bölgenin kudsiyetinden ve feyzinden bedenin de ruhun da yararlansın. Gün, cesedi kollama günü değil, maskelerin düşüp de için dışa döndüğü gündür. Şimdiye kadar cesedine çok itina gösterdiğin yeter, şimdi de içine dön ve ruhunu süsle, onu güzelleştir. Burası zarfa değil, mazrufa, kabuğa değil içe,öze, maskeye değil yüze bakılan yerdir.  Burası, mahşer yeridir. Burada  "el ne der" kaygısının yerini tamamen "Allah de der" kaygısının aldığı makamdır. Onu için aklını saçına sakalına  v.s. takmamalısın. Hac yolculuğuna çıkmadan önce bütün haramlardan vazgeçmiştin. Şimdi kutlu bir yoldasın. Bir atak daha yapmalı ve mubahlardan da geçerek Allah'a olan muhabbetini, bağlılığını ve teslimiyetini sınamalısın. Bir şey ne kadar değerli olursa bedeli de o denli ağır olur. Hacda cidal, tartışma, kavga yasaktır. Düşmanlarıyla savaşanlar dostlarıyla dalaşamazlar. Dostlarıyla dalaşanlar ise düşmanlarıyla savaşamazlar. Hacda kavga yasaktır. Çükü oraya gelenlerin hepsi de Allah'ın misafiridir. Misafire hakaret, hane sahibine hakaret sayılır. Haccın zamanı Hac, bilinen aylardadır.  Kim o aylarda hacca niyet ederse (Hac niyetiyle ihram giyerse hac esnasında) kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. (Bakara: 197)  Haccın farziyeti: Yoluna gücü yeten her kimse için o beyti haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Her kim (bu hakkı) inkar ederse bilmelidir ki, Allah bütün alemlerden müstağnidir. (kimseye muhtaç değildir).  Bu ayet, haccın farz olduğunun delilidir.  Allah’ın, insanlara haccı farz kıldığını ilan et.  (Hac: 27)  Ebu Hüreyre (r.a.)den rivayete göre o şöyle demiştir: Resûl-i Ekrem (sav) bir hutbe okudu ve şöyle buyurdu: “Ey insanlar Allah size haccetmeyi kesin olarak farz etti, siz de hac yapınız. Bir adam: “Her sene mi yâ Resûlallah?” diye sordu. Efendimiz sükut buyurdu ve ona cevap vermedi. Adam sorusunu üç defa tekrarlaması üzerine, Hazreti Resûl: “Evet, desem üzerinize vacip olur ve siz de buna güç yetiremezdiniz.” Sonra devamla: “Ben bir şey teklif etmeyerek sizi kendi halinize bıraktıkça siz de bana soru sormayıp Beni söylediklerimle baş başa bırakınız. Çünkü sizden önceki milletler peygamberlerine gereksiz çok soru sormaları ve ihtilafa düşmeleri yüzünden helak olmuşlardır. Öyleyse ben size bir şey emrettiğimde siz bunu gücünüz yettiği kadar yapınız. Bir şeyden de sizi nehyedersem onu da terk edip bırakınız” buyurdu.  Abdullah bin Ömer (ra)den rivayete göre Resûlullah (sav) şeyle buyurmuştur: İslâm beş şey üzerine bina olunmuştur. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hazreti Muhammedin Allah’ın kulu ve Rasûlü (elçisi) olduğuna şahadet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekat vermek, haccetmek ve ramazan orucunu tutmaktır. Haccın faziletleri: Hazreti Resûl (cav) buyurdu ki: Bir kimse hacceder ve hac esnasında fena lakırtı söylemez, hanımından açıkça yakınlık istemez, büyük günahlardan çekinir, küçük günahları işlemekte de devam etmezse, o kimse anasından doğduğu günkü gibi günahlardan arınarak tertemiz olarak hacdan döner. Allah’ın, seçip kendilerinden razı olduğu cemaati üçtür. a-Gaziler b-Hacılar c-Umre yapanlar. Hazreti Peygambere soruldu:. Hangi amel daha faziletlidir?. Allah’a ve Rasûlüne iman etmektir. Sonra hangisidir? Allah yolunda cihattır. Sonra nedir? Kabul olmuş hac’tır, buyurdu. İki umre arasında işlenen günahlara (son umre) kefarettir. Makbul bir haccın mükâfâtı ise ancak cennettir. Allah yolundaki gaziler, Hac ve umre yapanlar, Allah’ın seçtiği cemaatidir (davetli misafirleridir). Onları davet etti, onlar da geldiler. Onlar istedi, O da verdi. Allahü Teâlâ Arefe akşamı Arafatta bulunan hacılarla öğünerek meleklere buyurur ki: Benim kullarıma bakınız! (Uzak uzak yollardan) toz toprak içinde (bir çok sıkıntılar çekerek) bana geldiler. (Sizleri şahit tutuyorum ki, ben onları muhakkak affettim.)  Hac ve umreyi peş peşe yapınız. Çünkü onlar, ateşin, demirin, altının ve gümüşün kir ve pasını giderdiği gibi fakirliği ve günahları giderirler. Kabul edilmiş haccın mükâfatı ise ancak cennettir. Hacıyı karşıladığında ona selam ver ve müsafeha et. Evine girmeden önce de kendin için istiğfar talep it. Çünkü onun günahları bağışlanmıştır. Ramazan umresinin fazileti Ensardan Ebu Ma’kıl ile eşi Ümmü Ma’kıl, h. 9. Senesinde Hazreti Peygamber (s.) ile hacca gideceklerdi. Ebu Ma’kıl hastalandı ve vefat etti. Hac dönüşü Hazreti Peygamber (s.) Ümmü ma’kıl’a hacca niçin gidemediğini sordu o da kocasının hastalandığını ve vefat ettiğini onu içi gidemediğini anlattıktan sonra: “Ya Resulallah! Ben ihtiyar ve hasta bir kadınım. Benim için bu kaçırdığım haccın yerine geçecek bir amel var mı” diye sordu. Hazreti Peygamber (s.): “öyleyse sen Ramazanda umre yap. Ramazan ayında yapılan bir umre bir hacca veya benimle beraber yapılan bir hacca muadildir, eşittir.  Rivayet olunur ki: semadan Kâbe’nin üzerine yüz yirmi rahmet iner. Atmışı tavaf edenlere, kırkı namaz kılanlara ve yirmisi de Kâbe’ye bakanlara verilir. Şüphesiz ki Rükni yemâni ile Rükni Esvede el sürmek (bir çok) günahları siler süpürür.  Cenab-ı Hakk’ın, arefe gününden daha çok kullarını cehennemden azad ettiği hiçbir gün yoktur. Allah (Arafat’ta vakfe yapan) kullarına rahmetiyle yaklaşır ve onları meleklerine gösterip öğünerek: “Bunlar ne istiyorlar?” diye sorar. İbn-i Abbas Hazretleri şöyle anlatır: Biz Peygamber (sav) ile beraber Mina’da bulunuyorduk. Yemen’den bir cemaat geldi ve, Ya Rasûlallah! Analar babalar yoluna feda olsun, bize haccın faziletlerinden haber ver, dediler. Rasûlallah (sav): buyurdu ki: “Herhangi bir kimse hac veya umre için evinden çıktığında, her ayağını kaldırdığında ve bastığında ağaçlardan yaprakların döküldüğü gibi o kimsenin de bedeninden günahları öylece dökülür. Medine-i Münevvere’ye gelip bana selam verdiğinde, melekler de ona selam vererek müsafaha ederler. Zülhuleyfe’ye varıp gusül ederek temizlenince Allah da onu günahlardan temizler. Tertemiz ihramlarını giyinince Allah da onun için (cennetteki) elbiselerini yeniler. Kul “lebbeyk allahümme lebbeyk” (Emret, buyur ya Rabbi! Emrine âmâdeyim) deyince Allah da ona: “İste kulum, dileklerini duyuyorum ve sana (rahmet nazarı ile) bakıyorum” der. Kul Mekke’ye varıp, tavafını yapıp, Safâ ile Merve arasında sa’yini yapınca Allah da onu sevapların zirvesine ulaştırır. Kul, Arafat’ta vakfeye durup dua eden sesler birbirine karışınca Allahü Teâlâ da onlarla yedi kat semanın meleklerine övünerek şöyle buyurur: “Ey benim meleklerim ve semalarımın sakinleri! Görüyor musunuz benim kullarımı! Mallarını harcayarak, bedenlerini yorarak, uzak uzak yollardan toz toprak içinde bir çok sıkıntılar çekerek bana geldiler. İzzetim Celâlim ve Keremim hakkı için yemin ediyorum ki, ben de onların kötülerini iyilerine bağışlayacağım. Ve onları analarından doğdukları gün gibi günahlardan temize çıkaracağım”. Kullar şeytanlara cemre taşlarını atıp, saçlarını tıraş ettirip, Ka’be’de de ziyaret tavafını yaptıklarında Arşın ortasından bir melek şöyle nida eder: “Günahlarınız mağfiret olunmuş (bağışlanmış) olarak yuvalarınıza dönünüz ve hayır amellere yeniden başlayınız. Allahım! Hacıları affet, hacıların, mağfiret dilediği kimseleri de affet. 

Hacerül’Esved, sütten daha beyaz olduğu halde cennetten indirilmişti. Adem oğullarının hata ve günahları onu siyahlattı. Rasûlüllah (sav), Hacerül’Esved hakkında şöyle buyurdu: Vallahi kıyamet gününde Allahü Teâlâ onu diriltecektir. Onun gören iki tane gözü ve konuşan dili olacak da, hakkıyla ve ihlasla kendisini istilam eden kimseler için şahitlik yapacaktır.

Hazreti Ömer (r.a.) Hacir-u Esved’e geldi ve onu öptü. Sonra da şöyle dedi: Ey taş! Biliyorum sen bir taşsın. Ne fayda verirsin ne de zarar. Eğer ben, Rasûlüllah (sav)in seni öptüğünü görmeseydim, seni öpmezdim.  Bunun üzerine Hazreti Ali) kv.): “Ya Emirelmü’minîn öyle söyleme! O, Allah’ın izniyle fayda da verir, zarar da. Eğer sen Kur’an’ı Kerîmi okuyan ve anlayan birisi olmasaydın sana bu şekilde itiraz etmezdim” dedi. Bunun üzerine Hazreti Ömer (ra.): Ya Ebul’Hasan Allah ne buyuruyor? Dedi. Hz. Ali: “Hatırla ki, Rabbin Adem oğullarının sulplerinden zürriyetlerini çıkarıp da onları kendi nefislerine karşı şahit tutarak “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye buyurduğu vakit onlar: “Evet, Rabbimizsin, şahit olduk” demişlerdi. Bu şahit tutuşumuzun sebebi, kıyamet gününde, bizim bundan haberimiz yoktu, dememeniz içindir.” (A’raf : 172) İşte onlar Rablerine kulluğu böylece ikrar ettikleri zaman Allah onların bu ikrarlarını bir deriye yazdı. Sonra da bu taşı çağırdı. Ve bu taş o senedi yuttu. İşte bu taş Allah’ın eminidir. Kıyamet günü olunca bu taş dirilecek. İki gözü, bir dili ve iki dudağı olacak. Ve kendisine gelenler lehine şahitlik yapacaktır.  Bunun üzerine Hazreti Ömer, Hazreti Ali’ye: “Allah’ın sana verdiği ilim az değildir. Allah bu dünyada beni sensiz yaşatmasın” dedi.  Ali bin Muvaffak anlatıyor: İki meleğin biri ötekine: Bu sene kaç kişi hac yaptı? Diye sordu. Öteki: Bilmiyorum, dedi. Kaç kişinin haccı kabul oldu? Bilmiyorum.

Sadece altı kişinin, dedi. Uyandım, çok endişe ettim. Ertesi gün Meş’ar-i Haram’da uyurken tekrar rüya gördüm. Aynı melek gene sordu: Allah’ın bu geceki hükmünü biliyor musun? Hayır. Haccı kabul olan altı kişinin her birine yüzer bin hacı bahşetti.

 

 

Bu yazı toplam 1041 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Bayrak Arşivi