ÖMER DEDE KILIÇ

ÖMER DEDE KILIÇ

Duyarsız Gençlik 

Duyarsız Gençlik 

 Yağmurlu ve soğuk bir sonbahar günüydü. Yine hastalığımın rutin kontrolü için Ankara’daydım ve hastalık beni adeta Ankara’lı yapmıştı. Yağan yağmurdan ıslanmamak için ikamet ettiğim yere, toplu taşıma aracı olan metro ile gitmek zorundaydım. Çünkü yağmura karşı hazırlıksızdım. Bulunduğum yerden hemen metroya biniyordum. Fakat metro doluydu. İnsanların birbirlerine Allah’ın bir selamını vermediği veya almadığı bu zamanda metroda yer beklemek biraz hayaldi. Çünkü gençlerin veya artık orta yaşlıların bile ellerinde cep telefonları vardı ve metroda onunla meşgul olmaktan ne hasta görüyorlardı nede yaşlı insan. 

 Rahatsızdım ve ayakta durmakta zorluk çekiyordum. Yolcular arasında benim bu zor halimi gören bile yoktu. Gençlerden hürmet bekliyordum. Saygı bekliyordum. Ama nafile herkesin elinde bir cep telefonu herkes onunla meşgul oluyordu. Oysa telefon bir oyuncak aracı değil, bir iletişim aracı değil miydi? Bu yüzden yolcular artık birbirleri ile sohbet etmiyorlardı. İletişim araçları,  amacında ve yerinde kullanılmıyordu. Cep telefonlarını insanlar sadece haberleşmede kullansalar belki de insanlar arasında yeni yeni dostluklar oluşacaktı. Atalarımız boşuna demişlerdi,  insanları tanımak için ya bir alışveriş yapacaksın yada bir yolculuk yapacaksın.

 Metro bütün hızıyla ilerliyordu ve ben hala ayaktaydım ve gittikçe yoruluyordum. Ama bir taraftan da gençlerin yer vermemesi beni açıkçası sevindiriyordu. Demek ki diyordum ben iyileşmişim veya en azından oturan gençlik beni iyi görüyor veya pek yaşlı da görmüyor. Tabi benimkisi hüsnü kuruntu. Kendimi boş hayallerle teselli ediyordum. Artık ayakta durmaktan mecalim kalmıyordu ki, hemen yan tarafımdaki Özbek Türklerine benzettiğim genç bir bayanın ayağa kalkıp amca oturabilir misin dediğini duydum. Genç bayanın bu jesti bana ilaç gibi gelmişti. İtiraz edecek durumda değildim ve hemen teşekkür ederek oturdum.

 Metroda şükürler olsun nihayet oturacak bir yer bulmuştum ve rahatlamıştım.. Yolculuk saatim öğrencilerin okul çıkışına ve  çalışan insanların iş çıkışına denk geldiğinden yolcuların ekseriyeti gençti. Artık etrafı süzmeye başlamıştım. Sağ tarafımda oturan genç bir delikanlıydı ve öğrenciydi bir elinde kitap vardı, onu okuyordu, diğer elinde de soğuk bir içecek onu içmekle meşguldü.  Sol tarafımda oturan da bir gençti. O da sırtında bir çantası ve kulağında kulaklık müzik dinliyordu. Ben de diğerlerinden farklı bir şey yapmıyordum. Ben de vakit geçirmek için cep telefonumu açmış önceki yazılarımı okuyordum.

 Vakit akşam olmuştu. Dışarısı karanlıktı. Nerede olduğumuzu ve hangi durağa gelmekte olduğumuzu ancak metronun dijital göstergelerinden takip ediyordum. Atatürk Kültür Merkezi’nde başlayan Keçiören yolculuğumuz kuyubaşı durağında yolcu indirmek ve bindirmek için devam edecekti. Metro kuyubaşı durağından hareket etmek üzere iken birden sağ tarafımdaki gencin amca şunları tutar mısın deyip,  elime kitap ile içeceği bana vermesiyle kapıya doğru koştuğunu gördüm.

 Sonra gencin koştuğu kapıya baktım. Afallamıştım. İrkildim çok korkmuştum. İki endişeli göz bana bakıyordu. Adeta kurtarın beni diyordu. Umutsuzca bakan kişi bir engelli vatandaştı. Sırat köprüsü bu olmalıydı. Diri diri ölmek insanın içini acıtıyordu. Engelli gencin akülü arabası metro ile duvar arasına sıkışmış kendi kendine çıkartmaya çalışıyor, çıkartamıyordu. Engelli genç hem bedensel özürlü, hem de işitme engelli olduğu için de bağırıp, yardım da isteyemiyordu. Üstelik yanında da kimsesi yoktu. Metro hareket etmek üzereydi. Engelli genç ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgide gidip geliyordu. Diğer yolcuların umurlarında bile değildi. Çünkü; telefonla oynamaktan olaydan bihaberliydiler. İnsanlık bu olmamalıydı. Yoksa insani değerlilerimizi mi kaybetmiştik. Yolcuların duyarsızlığını anlayamıyordum. Engelli gencin hissettiklerini duyarsız gençlik hissetmiyorlar mıydı? Yoksa gençlik hissiz ve duygusuz mu olmuştu.

 Son hamle ile engelli genç kurtarılıyor, bende rahat bir nefes alıyordum. Ama insanlığı, ellerinde cep telefonuyla oynamayan iki genç ile bana yerini veren genç kız gösteriyordu. Ben ise oturduğum yerden ölümden kurtarılan engelli gencin gözündeki mutluluğu görüp seviniyor, diğer taraftan da cep telefonlarını yerinde kullanmayan, duyarsız gençliği görüp üzülüyordum.

Bu yazı toplam 2378 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
ÖMER DEDE KILIÇ Arşivi